Kurtuluş Savaşı-2


GÜNEY CEPHESİ
Birinci Dünya Harbinin galip devletleri, öteden beri ve Özellikle Birinci Dünya Harbi sırasında, aralarında yaptıkları bir çok gizli anlaşmalarda, Türk topraklarını bölüşmeyi kararlaştırmışlardı. Mondros Ateşkesi ile de bu fırsatı ellerine geçirince; Güney Cephesi'ndeki Türk kuvvetlerinin, Toros geçitlerine alınarak bölgenin boşaltılmasını istediler.
Yapılan baskılar sonucu, bu cephedeki 2 nci Ordu birlikleri, Toroslar kuzeyine çekildi. Ateşkes'in imzasından hemen sonra Adana'yı işgale başlayan Fransızlar, meydanı boş bulunca silahlandırdıkları Ermeniler ile birlikte bu işgallerini genişleterek, Adana'dan başka Kozan, Osmaniye, Tarsus, Mersin ve Pozantı'yı da kontrolleri altına aldılar.

Bu arada İngilizler de, Antep, Maraş ve Urfa'yı işgal ettiler; fakat bir süre sonra aralarında vardıkları bir anlaşmayla bu üç ili Fransızlara bıraktılar. Böylece Fransızlar, Adana kuzeybatısındaki Toros geçitlerinden Fırat Nehri doğusuna kadar uzanan geniş bir alanı işgal etmiş bulunuyorlardı.
Ancak bu işgallere ve ardından gelen saldırı ve zulümlere tahammül etme yen Türk halkı, silaha sarılarak mücadeleye başladı. Kuvayı Milliye (Milli Kuvvetler) adını taşıyan bu gönüllü müfrezeler, Güney Cephesi'nin daha ziyade Fırat Nehri batısına rastlayan Adana Cephe kesiminde Fransızlara ve onlarla iş birliği halindeki Ermenilere karşı çarpıştı. Fırat Nehri doğusuna rastlayan Elcezire Cephe kesimindeki İngilizlerle ise, bir çatışma olmadı (Revandiz Harekâtı hariç).
Bu sıralarda Elcezire bölgesinde sadece 2 nci ve 5 nci Tümenlerden oluşan zayıf 13 ncü Kolordu birlikleri vardı.
Fırat doğusundaki bu Türk Kolordusu karşısında Irak'ta İngilizlerin iki tümeni bulunuyordu.
Öte yandan Fırat Nehri batısındaki Adana Cephe kesimindeki düzenli Ordu birlikleri, Toroslar kuzeyine çekilmiş olduğundan, burada sadece yerli halktan oluşturulan ve zamanla geliştirilen milli müfrezeler bulunuyordu.
Halbuki Fransızların o günün en modern silâhlarıyla donatılmış dört piyade tümeni vardı. Bunlardan 1 nci Piyade Tümen birlikleri Adana'da, 1 nci Doğu Tümeni birlikleri ise Mersin'den Urfa ve Telebyaz'a dek olan bölgede yerleşmişti. Ayrıca 2 nci Fransız Tümeni de Kilis bölgesindeydi.
Bundan başka Antep bölgesini 4 ncü Tümenleri ile takviye eden Fransızlar, bu bölgedeki harekâttan bir süre sonra bu tümenlerini Suriye'ye almışlardı.
Bölgedeki Ermeni kuvvetlerine gelince; bunların Antep, Maraş, Saimbeyli, Urfa, Zeytin, Şar, Kozan, Adana, Mersin, Osmaniye, Haruniye, Bahçe ve İslâhiye'de olmak üzere toplam sayıları 10,050'yi buluyordu.

Bu düşmanlara karşı, sadece halkın teşkil ettiği ve Sivas Kongresi'nden sonra Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemâl'in emir ve direktifleriyle organize edilerek geliştirilen, silâh ve donatımca zayıf, fakat yürekli ve inançlı milli kuvvetlerle savaşıldı.
Hem insan hem de silah sayısında çok üstün Fransız ordusu ve onun yanı-başında kendi emelleri uğrunda çarpışan Ermeni birliklerine karşı 1919 sonundan 1921'e dek bu cephede yılmadan, bıkmadan büyük bir azim ve irade gücüyle verilen muharebelerde, milli kuvvetler büyük başarılar elde ettiler.
Maraş ve Urfa'da gösterilen çetin direnişler sonunda, Fransızlar, Maraş'tan 5.000 kişilik kuvvetlerini geri çekmek zorunda kaldıkları (11/12 Şubat 1920) gibi, Urfa'da da tutunamayacaklarını anlayınca önce bir ateşkese gidilmesini istediler ve sonra halkın direnmesini kıramayacaklarını anlayınca Urfa'yı da boşaltmak zorunda kaldılar (11 Nisan 1920).
Adana bölgesinde Ermenilerin yoğun bulunduğu Saimbeyli'ye 15 Ekim 1920'de yapılan taarruzlarla, ayaklanmış Ermeniler bertaraf edilerek Saimbeyli kurtarıldı ve Ermenilerin bu bölgelerde bir Ermeni devleti kurma hayalleri söndürüldü.
Bunları, Adana bölgesinde 18 Ağustos 1919 Şubat 1920 tarihleri arasında Fransızlar yönünden başarısız geçen muharebeler (1 nci ve 2 nci Mercin, Ko-vanbaşı, Mamure ve başkaları) izledi.
Böylece Adana bölgesinde daha fazla dayanamayacağını anlamış olan Fransızların her fırsattan yararlanarak Ankara ile anlaşma yollarını araştırmaya başladıkları görüldü.
Bu sıralarda kazanılan İkinci İnönü Zaferi'nden sonra dünya kamuoyunda olduğu gibi Fransa üzerindeki saygınlığı daha da artan TBMM Hükümeti, gerek bu durumdan, gerekse Fransızların Adana bölgesindeki hareketlerini yavaşlatmalarından yararlanmasını bildi ve Güney Cephesindeki Türk kuvvetlerini peyderpey Batı Cephesi'ne kaydırmaya başladı.
Her ne kadar Antep'te aynı başarıya ulaşılamamış ve Antepliler şehirlerini yiğitçe savunarak, 8 Şubat 1921'de teslim olmak zorunda kalmışlarsa da, gösterilen bu olağanüstü Türk direnmesi karşısında Fransızlar, çoğu zaman güç durumlara düşmüşlerdi.
Özetle denebilir ki, Fransızlar, 1919 sonlarından beri Güney Cephesi'nde sürüp gelmiş olan çeşitli muharebelerde, yer yer uğradıkları başarısızlıklar yüzünden, Türklerle savaşı sürdürmekte bir yarar görmemeye başladılar. Buna bazı iç ve dış siyasi sorunlarının da eklenmiş olması onları, özellikle İkinci İnönü Zaferi'nden sonra Ankara Hükümeti ile bağlantı kurmak zorunda bıraktı.
Sakarya Meydan Muharebesi'nde Türk ordusunun elde ettiği parlak zaferden sonraysa, Fransa, 20 Ekim 1921'de TBMM Hükümeti ile resmen Ankara Antlaşması'nı imzaladı.
Güney Cephesi'nde elde edilen başarılı harekât sonunda imzalanmış bulunan Ankara Antlaşması'na göre; Fransa ile savaş hali sona erdi, Türkiye - Suriye sının tespit edildi ve Fransız kuvvetleri bölgeyi tamamiyle boşaltarak bu sınırın güneyine çekildi.
Bu antlaşma ile İskenderun her ne kadar Suriye sınırları içinde bırakılmışsa da Misakı Milli, ilk kez Batılı büyük bir devlet olan Fransa tarafından benimsenmiş ve dolaylı olarak da TBMM Hükümeti tanınmış oldu.
Siyasi yönden kazanılan bu olumlu sonuçlar yanında, askeri yönden de, Doğu Cephesi'nde olduğu gibi, Güney Cephesi'nde böylece serbest kalan Türk birlikleri buradan Batı Cephesi'ne kaydırılarak Yunanlılara karşı çarpışan Türk kuvvetlerinin kuvvetlerindirilmesi imkanı elde edildi ve bu cepheden gönderilen kuvvetler Albay Selahattin Adil'in emrinde 2 nci Grup adıyla Sakarya Meydan Muharebesi'ne yetişti ve muharebenin kazanılmasına katkıda bulundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder