İLK VEYA EN ESKİ TÜRKÇE DİVANLAR

İLK VEYA EN ESKİ TÜRKÇE DİVANLAR 
İslâmî Türk edebiyatında Türkçe divanların ilk defa ne zaman, hangi sahada, nasıl ve kimler tarafından tertip edildiği bilinme­mektedir. Türkçe divanın teşekkülünü, tabii ki klasik şiirde Türkçenin Farsçanın hâkimiyetinden sıyrılıp kendini ede­biyat dili olarak kabul ettirebildiği devreden sonraki bir çağda aramak gere­kir. Sultan Veled'in, Anadolu'da ortaya konulmuş divanların en eskilerinden bi­ri olan ve baştan aşağı Farsça yazılmış büyük hacimli divanında tam olarak an­cak on iki gazelin yer alabildiği göz önün­de bulundurulursa doğrudan doğruya Türkçe bir divana gitmenin çabuk ve kolay olmadığı anlaşılır. 
Ayrıca Sultan Ve­led'in divanı tertip bakımından da he­nüz klasik divan şeklini almamış bulunmaktadır. Divanda şiirler nazım şekille­rine ve nazım nevilerine göre tertip edil­mek yerine karışık bir halde, sadece aru­zun bahirlerine ve kafiyelerinin son harf­lerine göre alfabetik bir sıra esas alına­rak bir araya getirilmiştir. Babası Mevlânâ Celâleddin'in yalnız gazel ve rubâîlerden ibaret Dîvân-ı Kebîr'i de bu ter­tiptedir. Sultan Veled kendisine onu örnek almıştır. 1320'de ölen Yûnus Emre üç ayrı şiirinde kendi divanından bahseder. Buna göre Yûnus Emre'nin Anado­lu'da Türkçe divan sahibi en eski şair olması gerekir. Ancak Yûnus Emre'yi, aruzla yazılmış şiirleri de olmakla bera­ber gerçek mânası ile bir divan şairi say­mayı düşünmek bile mümkün değildir. Divan adı altında toplanmış olsalar da çok büyük kısmı hece vezniyle olan şiir­leri, divan edebiyatının mahsulleri ara­sına hiçbir suretle konulamaz. Ahmed Yesevî'nin Dîvân-ı Hikmet'i gibi Yûnus Emre'ninkini de klasik edebiyattaki mâ­nada almak yerine, eski ve çok daha ge­niş mânası ile "içinde şiirleri toplu bir şekilde bulunduran kitap, toplu şiirler mecmuası" şeklinde anlamak gerekir.
Mevcut bilgiye göre varlığından ha­berdar olunabilen Türkçe en eski divan, XIII. asır sonu ile XIV. asır başlarında ya­şamış olan Azeri şairi Hasanoğlu'nun di­vanıdır. Devlet Şah'ın Azerbaycan'da çok meşhur olduğundan bahsettiği divanın Anadolu ve Memlûk - Kıpçak sahasında da tanındığı anlaşılmaktadır. Bugün el­de bulunmayan divanın sırf Türkçe mi, yahut şairin Farsça şiirleriyle birlikte mi olduğu hakkında bir şey söylemek müm­kün değildir. XIV. asrın ilk yarısında ya­şamış oldukları artık belli olan Hoca Dehhânî ile Şeyyad Hamza'nın divanları olup olmadığı bilinmediği gibi yine aynı ça­ğın Gülşehrî, Hoca Mesud ve diğer mes­nevi şairlerinin bu eserlerinden başka ayrıca divan sahibi olup olmadıkları hak­kında da bilgi yoktur. Ancak XIV. asrın sonlarına gelindiğinde Türkçenin en es­ki divanlarından haberdar olunabilmektedir. Nesîmî ve Kadı Burhâneddin'inkiler, Azerî edebiyatı sahasının bugün el­de mevcut ve geriye çıkabilen en eski divanlarını teşkil ederken Niyâzî-i Kadîm'in I. Bayezid adına tertip ettiği di­van da Osmanlı edebiyatının en eski di­vanı olma vasfını taşır. Veliyyüddinzâde Ahmed Paşa'nın içindeki bazı şiirleri kendine örnek aldığı bu divan XVI. asırda artık kaybolmuş bulunuyordu. Âlî Mustafa Efendi, divanın Timur vak'ası esnasında kaybolduğu ri­vayetini nakleder. Bugün Osmanlı edebi­yatı sahasının elde mevcut en eski diva­nı Ahmedî’nin eseridir. Divanın mevcut olan nüshaları, şairin Germiyan Beyliği'nden sonra Osmanlı ülkesinde yerleştiği 1390 yılı sonrasına aittir. Divanını daha önce Germiyan'da bulunduğu esnada, yahut I. Bayezid'in sağlığı sırasında ter­tip edip etmediği belli değildir. Ahmedî'ninkinden sonra Ahmed-i Dâî ve Şeyhî’nin divanları Anadolu Türkçesi'nin en eski divanları arasında yerlerini alırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder