NA­ZIM ŞEKİLLERİ

DİVAN ŞİİRİNDE GELENEĞİN BELİRLEDİĞİ NA­ZIM ŞEKİLLERİ 
Divan şiirine şeklî hüviyeti­ni veren, etraflarında muhtevaya tesir eden gelenekler meydana gelmiş, bazı birimleriyle farklı ve kendine mahsus bir estetik doğurmuş olan nazım şekil­leri de aruzda olduğu gibi diğer İslâmî edebiyatlarla müşterektir. İslâmî Türk edebiyatı daha başlangıç devresinde İken bu nazım şekilleri henüz X. asırda İran edebiyatında teşekküllerini tamam­lamış, asırlarca değişmeden devam edecek teknik hususiyet ve kaideleriyle ye­rine oturmuştu. Bunların hepsini, XI. as­rın bir kısmı Türk soylu İran şairlerinin divanlarında toplu olarak görmek müm­kündü.
Mûsikide olduğu gibi farklı medeni­yet dairelerine mensup edebiyatlarda nazım şekilleri de farklıdır. Nazım şekil­leri, içinde sözlerin belirli bir ritmik şe­maya göre sıralandığı mısraları rastgele ve alelade bir yığın olmaktan çıkarıp konum ve simetrisi değişik tarzlarda dü­zenlenmiş kafiyeler etrafında toplaya­rak onları mısra sayısı değişmez beyit ve kıta gibi birtakım birimler içinde kü­melendirdikten başka, bunlara bir dizi­liş sırası da getirerek hacimlerinin uzun ve kısa oluşları ile birlikte bir mimari gö­rünüm verirler. Medeniyet dairelerine gö­re edebiyatların nazım şekilleri arasın­daki fark, değişik medeniyet ve kültür camiasına mensup milletlerin mûsiki zevk ve usullerinin başka oluşları kadar şiir mantıklarının da ayrı oluşlarından ileri gelmektedir. Arap şiirinin ilk çağlarında yegâne nazım şekli olan kasidenin her beytinin sadece ikinci mısralarında yer alan tek kafiyeli ve monoton yapısı, bu şiirin içinde meydana geldiği çöl haya­tının develerin yürüyüşleriyle gecelerin içinde uzayıp giden "yâleyli"lerde kendini gösteren monoton ritmiyle izah edil­mektedir. Sonraki asırlarda medenî se­viyenin yükselmesine paralel olarak Arap şiiri yalnız kasideden ibaret kalmamış, özellikle Abbasîler zamanında ona başka ve yeni nazım şekilleri de katılmıştır. İran edebiyatı da kökü Sâsânîler devri edebiyatında olan birkaç nazım şeklini geliştirirken Arap edebiyatından aldığı ve çöl hayatının akislerini taşıyan kasi­deyi kendi coğrafya ve kültür çevresine adapte ederek ona farklı bir mahiyet kazandırmıştır. Böylece İslâmî edebiyat­ların, daha sonra Türk edebiyatının aynen benimseyeceği değişmez klasik na­zım şekilleri meydana gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder