TEK Kİ­TAP: DİVAN

ŞAİRİN BÜTÜN ŞİİRLERİNİ TOPLAYAN TEK Kİ­TAP: DİVAN
İsim meselesi yanında dikkat edilecek diğer farklı bir durum da şairle­rin, hayatlarının çeşitli zamanlarında yaz­dıkları şiirleri ayrı ayrı ve her biri başka adda eserlerle ortaya koymak yerine "di­van" diye anonim bir ad altında tek ki­tapta toplamalarıdır. Matbaa ve ona bağ­lı olarak basılı kitap ve dergi gibi yayını kolaylaştıracak imkânların bulunmama­sı neticesinde, şiirleri biriktikçe onları bir köşede fazla tutmadan, dilediği bir tertiple art arda kitaplaştırma yolunu tanımamış olan şairden beklenen, şiirlerini gelenekleşmiş bir çerçeveyi dol­duracak bir birikime ulaştıktan sonra "divan" adıyla tek bir kitapta topluca or­taya koymasıdır.
Bu ise ilhamının rüz­gârına kapılarak bir hamlede bir şiir ki­tabı yayımlamaya benzemeyen, kendine mahsus bir protokolü olan ve uzunca bir bekleyişi gerektiren bir işti. Usul ve şartlarınca divanını tertibe gitmeden önce yazdığı her yeni şiiri ilkin dost çevresin­de şiir meraklılarının buluştukları, her biri şairler bucağı olmuş, şiir sever, hat­ta kendileri de şair olan esnaf dükkân­larında, içki meclislerinde, kapıları kendisine açılmışsa devam edilen konak ve­ya saraylarda şairin bizzat okuması ile edebiyat âlemine giriyor, elinde yazılı olan kâğıttan istinsah edilerek şiir mec­mualarına geçiyordu. Çeşitli zamanlar­da çeşitli münasebetlerle söylenmiş ga­zeller, makam sahibi büyüklere verilmek için fırsat kollanılmış kasideler, methiye ve tarihler, şairin diğer nazım şekillerindeki deneme ve arayışları ile divanını kurmaya doğru bir adım oluyordu. Et­rafına okuduğu, verdiği veya vermediği şiir çalışmalarını bu şekilde sürdüren şa­irin gayesi, bu yazageldikleriyle sonun­da bir gün divanını tertipleyebilmek, di­van sahibi bir şair olmak gibi kendisi­ne itibar getirecek bir paye kazanabil­mektir.
Divan edebiyatında kendini hemen bel­li eden diğer bir taraf, şiirlerin kendile­rine mahsus, her birinde başka başka olan birer isim taşımamalarıdır. Bunun yerine nazım şekillerine, rediflerine, ka­fiyelerinin son harflerine göre "eyler ga­zeli", "su kasidesi", "kerem kasidesi", "kasîde-i lâmiyye", "kasîde-i tâiyye" gi­bi, yahut kasidenin teşbîb kısmındaki konuya göre "hazâniyye", "bayramiyye" gibi adlandırmalarla bu anonimlik biraz giderilir. Ancak bu adlandırmalar da has isim değil cins ismi seviyesindedir. Aynı şekilde tevhid, na't, mi'râciyye, sâkînâme gibi ait oldukları nazım nevileri yö­nünden bir adlandırış bahis konusudur.
Divan dışında kalan mesnevi kabilin­den müstakil eserler hususi bir ad ala­bilmektedir. Genişçe bir macerayı hikâye eden mesneviler Yûsuf u Züleyhâ, Leylâ ve Mecnûn, Şâh u Gedâ, Şem’ u Pervâ­ne, Hüsn ü Aşk, Ferhadnâme, İskendernâme gibi esas kahramanlarına göre; konuları didaktik olanlar, küçük küçük hikâyeleri anlatanlar Hilyetü'l-efkâr, Nef-hatü'l-ezhâr, Suhbetü'l-esmâr, Cilâü'l-kulûb, Riyâzü'l-gufrân, Nakş-ı Hayâl, Hayrâbâd, Gencîne-i Râz, Gülşen-i Râz, Gülşen-i Aşk, Gülşen-i Envâr gibi süslü adlar taşırlar. Bazan da esere ad, sonuna "nâme" sözü eklenmiş konusundan ge­lir: Pendnâme, firkatnâme, sergüzeştnâme, Harnâme, Hûbannâme, Zenânnâme, surnâme, Seümnâme, Süleymannâme, gazavatnâme gibi.
Mevcut edebî telakkiye göre belirli ka­tegorideki şiirlerle belirli bir kadroyu dol­duracak hale gelmesi gereken bir divan, şairin edebî hayatının hemen erken bir devresinde değil zamanın getirdiği bir birikim sonunda, çok daha ileri bir ça­ğında meydana çıkmaktadır. Divanını ter­tip edene kadar yazdıklarını önceden ay­rı ayrı kitaplaştırmadan nihayet tek bir kitapta bir araya getiren şair, bundan sonra kaleme aldığı şiirlerini başka bir eser tertip etmeden yine onun içine ka­tar. Bunlar yeni istinsahlarla kronolojik bir ayırım gözetilmeden divan nüshalarında yerlerini alırlar. Bir divan böylece, varsa mesnevileri dışında, bir şairin ha­yatı boyunca yazdığı şiirleri toplayan tek kitap olmaktadır. Divan, şairin eski ve yeni bütün şiirleri için âdeta bir mahfa­za teşkil eder. Nitekim bazı şairler diva­nın, yazdıkları şiirlerin dağılıp kaybol­maktan korunmasını sağladığını açıkça ifade etmişlerdir. Farklı devrelerde yaz­dıklarını ayrı ayrı divanlarda toplamış pek az şair vardır. Türk edebiyatında bunun en eski örneği Ali Şîr Nevâî'de gö­rülür. Nevâî, Fars edebiyatında Emîr Hüsrev-i Dihlevî ve Molla Câmînin yaptıkla­rı gibi hayatının değişik zamanlarındaki şiirleri için bu devrelere göre ayrı ayrı divanlar tertiplemiştir. Bunları önce Bedâyiu'l-bidâye ve Nevâdirü'n-nihâyeadıyla iki ayrı divanda toplamış, daha sonra bu ikisini yeni yazdıklarını da ka­tarak Hazâinü'l-meânî adını verdiği di­vanda birleştirmiş, bunu da yaş devrelerine göre taksim edip sırasıyla çocuk­luk ve ilk gençlik, esas gençlik, olgunluk, yaşlılık çağlarına ait olmak üzere Garâibü's-sıgar, Nevâdirü'ş-şebâb, Bedâyiü'l-vasat ve Fevâidü'l- kiber adı al­tında dört divana ayırmıştır. Ancak bu kronolojik tasnif kesin olmayıp çocuk­luk çağına ait şiirler arasına daha ileri yaşta yazdıklarını katmış, gençlik çağı­nın şiirlerinden bir kısmını da son divan­larına geçirmiştir. Farklı devreler için ay­rı divanlar tertip etmenin Osmanlı ede­biyatı sahasında ilk örneğini Âlî Musta­fa Efendi verir. Sonuncusu, ölümünden sonra şair Hisâlî tarafından tertip edi­len Türkçe dört divan sahibi olan Âlî, ilk gençlik çağında yazdıklarını bir araya getiren birinci divanından sonraki şiirle­rini yaş devresi itibariyle iki ayrı divan­da toplamış ve ilkineVâridâtü'l-enîka, daha sonrakine de Lâyihatü'l-hakîka adını vermiştir. Bunlarda tam bir krono­lojik ayırım olmayıp birinden diğerine farklı devrelerin şiirleri aktarılmış, ön­cekilere sonradan yazdıklarını da katmıştır. Keçecizâde İzzet Molla da Bahâr-ı Efkâr adını verdiği esas divanını ortaya koyduktan sonra hayatının son yılları­nın şiirlerini Hazân-ı Âsâr adlı divançesinde toplamıştır. Ondan önce ise XVIII. asır şairi Nazîm de dört ayrı divan ter­tip etmiş, ilk ikisini baştan başa Hz. Muhammed'e dair şiirlerine ayırmıştır.
Bu birkaç istisna dışında bir divan, şa­irin hayatının hangi devresinde yazılmış olursa olsun, araya kronolojik bir ayırım girmeksizin onun bütün şiirlerini içinde toplayan, çok daha sonrakilerini de her defasında yine içine alan tek eser olmak­tadır. Birçok şair divanlarını, yeni yazdık­larını da ilâve etmek suretiyle hayatla­rında birkaç defa tertiplemişlerdir. Bun­dan dolayı bu yeni tertiplerle yapılmış sonraki istinsahlarında divan eskisin­den muhtevaca daha zengin hale gelir. Bunlarda devre ve zaman farkı gözetilmeyip eskilerle yeniler bir araya konul­duklarından sınırlı ipuçları, kasidelerdeki bazı kayıtlar dışında şairin şiirleri­nin kronolojik seyrini lâyıkıyla görmek mümkün değildir. Bazı şairlerin hayat­larında tamamlamaya fırsat bulamadık­ları divanları ölümlerinden sonra dost­ları tarafından tertiplenmiştir. Ayrıca şa­irin ölümünden sonra yapılmış bazı is­tinsahlarda onun şurada burada kalmış şiirleri de divanlara ilâve edilmektedir. Eski nüshalarda bulunmayan bazı şiir­lerin kronolojik durumu hakkında ancak üzerlerinde istinsah tarihleri bulunan nüshaların karşılaştırılmasıyla bir fikir edinilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder