KARA HAREKÂTI
Çanakkale Kara Savaşları (Nisan-Aralık)
18 Mart yenilgisinin Londra ile Paris'te hayret arar, .çantası ve şaşkınlık yaratması normaldi. Ne var ki, bu yenilgi Çanakkale'yi geçme girişiminden kesin olarak vazgeçme anlamında alınmamıştı. Amiral de Robeck 18 Mart'ta başına gelenlerin hikayesini bir telgrafla Londra'ya bildirmiş, fakat tel yazısının sonunda da savaşa devam kararını şu satırlarla belirtmişti: "Batmış olan ve yaralı bulunan gemilerin dışında kalan gemilerle donanma savaşa derhal girmeye hazırdır. Fakat bunun için saldırı planını almak ve yüzen torpillerin hakkından gelmek olanağını bulmak gerekir"471. Başvekil, Savaş Komitesi, Deniz Bakanlığı, Amirallik, Savaş Komisyonu üyeleri de sonuna kadar savaşmak düşüncesindeydiler. Fransız Deniz Bakanı da aynı düşüncede olduğunu bildirmişti. 18 Mart deniz savaşında uğranılan kayıpların kendisinden gizli tutulmadığından, İngiliz kamuoyu da Boğaz saldırılarına devam edilmesinden yanaydı. Bu doğrultuda çalışmalarda bulunması için Amiral de Robeck'e gerekli talimat verildi.
Amiral de Robeck yukarıda işaret edilen telgrafında Çanakkale Boğazı'nı geçmek için donanmanın yeni bir saldırıya hazır olduğunu bildirirken kara kuvvetleri tarafından desteklenmesinden söz açmamıştı. Bu kuvvetlerin Çanakkale önüne kadar gelebilmiş olanlarca destekleneceğini doğal sayıyordu. Ne var ki günler geçtikçe Amiralin kara kuvvetleriyle işbirliği hakkındaki düşüncesinde de bir değişiklik meydana geldi. Artık kara kuvvetlerinin (çıkartma ordusu) bir bölümünce değil, tümü tarafından desteklenme gerekli görüyordu. Kara kuvvetleriyse henüz böyle bir destekleme için hazır değildi. Kuvvet Komutanı lan Hamilton ve kurmay heyeti, 17 Mart'ta Çanakkale'ye gelmiş ve 18 Mart trajedisinin seyircisi olmuştu. Bu sırada İngiltere' den Çanakkale doğrultusunda yola çıkan askerler 22 gemiye dağılmış bulunuyordu. Derhal bir çıkartma düşünülerek gemilere bindirilmemişlerdi. Kaldı ki çoğu bir askeri eğitimden de geçmek zorundaydı. Çıkartma kuvvetlerinin araç-gereç ve silahlarıda diğer gemilere sistemsiz bir biçimde yükletilmişti. Bütün bunlardan başka kara kuvveti ile donanma arasında ortak savaş hareketleri sırasında yapılacak işbölümü esasları ve ayrıntıları henüz saptanamamıştı. Bu durumda Hamilton'un kurmay heyetinin verdiği karar şu oldu: "Bir saldırının geç yapılmasından doğacak olan tehlikeler ne olursa olsun, bu saldırının acele ve hazırlıksız olarak yapılmasından meydana gelecek tehlikelerden yine de hafiftir". 22 Mart'ta Hamilton'la de Robeck arasında kurmay heyetlerinin üyelerinin de bulunduğu bir konferansta şu iki Önemli karara varıldı: Birinci karar, deniz saldırısı yerine kara ordusunun genel saldırısı ile Çanakkale sorununu çözmek, ikinci karar, bu ordunun gelmiş olan ve gelmekte bulunan kuvvetlerini iskenderiye'ye göndermek, orada bir çıkartma gücü olarak hazırlamak ve eğitmek. Bu esnada Yüksek Genelkurmay da bir kısım birliklerin desteklemesi ile donanmanın Çanakkale Boğazı'nı geçmek üzere ikinci bir girişim yapmasına karşı çıkmıştı. Bütün bu olayların etkisiyle donanma ile kara ordusunun Çanakkale' ye karşı savaşta görevleri değişik bir biçim almıştı. Donanmanın Boğazı geçmek için yapacağı ikinci bir denemesinin ordu tarafından desteklenmesine karşılık, ordunun Gelibolu Yarımadası'na yapacağı bir çıkartma hareketinin donanma tarafından desteklenmesi daha uygun görülmüştü. Bu nedenledir ki, 18 Mart saldırısı bir daha tekrarlanmayarak tarihte teksel bir olay olarak kalacaktır. Gelibolu'ya kara kuvvetleri çıkarılması için de 14 Nisan tarihi kabul edilmişti.
İzmir Bombardımanı
izmir bombardımanı Gelibolu çıkartması ile yakından ilgili olmamakla beraber onunla bağlantılı bazı yönleri vardır. Bombardımanın genel nedenleri arasında Doğu Akdeniz'de Uzlaşma Devletleri donanma ve taşıtlarının güvenliğini sağlamak gelir. İzmir Limanı bu bölgedeki hareketleri gözetebilecek bir mevkide idi. Akdeniz'e gelebilecek Alman denizaltıları için de ideal bir yuvalanma merkezi olabilirdi. İzmir İstanbul'dan sonra Türkiye'nin en büyük kentiydi. Ticaret bakımından önemi ondan da fazlaydı. Çanakkale deniz savaşının sarpa sardığı sırada Türklerin dikkatini İzmir'e çevirmek ve oradaki kuvvetlerinden bir kısmını çekmelerini sağlamak için de bombardıman gerekli görülmüştü. 22 Mart'ta Çanakkale'nin deniz kuvvetleriyle zorlanmasından vazgeçilerek Gelibolu'ya çıkartma için karar verilmesi üzerine de bu çıkartmayı gizlemek ve Türkleri Gelibolu'dan uzak yerde oyalamak gereği de İzmir bombardımanının önemini arttırmıştı.
İngiliz Amirallik Dairesi, 2 Mart'ta Suriye kıyılarını gözetlemek görevini Euryalus sancak gemisinde bulunan Amiral Piers'e verdi. Kendisine Çanakkale önlerindeki İngiliz savaş gemilerinden katılacak iki gemi ile İzmir Limanı'nı denizaltılarına yuva olabilecek nitelikten yoksun edecek surette bombardıman edilip tahrip etmesini emretti. Şu noktaya parmak basmak gerekirki, bombardıman amacı İzmir'i işgal etmek olmayıp, zararsız duruma getirmekten ibaretti.
Bombardıman 5 Mart'ta başlayıp 9 Mart'a kadar sürdü. İlk günlerde zırhlıların uzun menzilli ateşlerine İzmir kaleleri top menzilleri kısa olduğu için karşı ateş açamadılar. Bu arada düşman torpil tarama gemileri torpil tarlalarının ayıklanmasına gayret ettilersede kıyı bataryaları buna olanak bırakmadılar. Kalelerin susturulduğunu sanan İngiliz Amirali, İzmir Valisi ile bir anlaşmaya varmak için görüşmelere girişti. Amerikan Konso-losu'nun aracılığı ile yapılan görüşmelerde İngilizler, İstanbul'un yakında düşüneceğini, boş yere kan dökülmesine meydan vermemek için de İzmir'deki askeri tesislerin tamamen tahribi, deniz taşıt araçlarının da kendilerine teslim edilmesini istediler. İzmir Valisi Rahmi Bey istekleri geri çevirince, görüşmeler için kabul edilmiş olan silah bırakışması da 13 Mart'ta son buldu. İngiliz Amirali torpil tarlaları temizlenmedikçe İzmir Limanı'na girip kenti teslim olmaya zorlayamayacağım anlamıştı. Çanakkale seferi de başlamak üzere olduğu için Amiral, bombardımana devam etmekte bir fayda görmeyerek yüzgeri dönmeye mecbur kaldı. Bundan sonra Mart ayının sonlarına doğru yapılan bombardımandan da bir sonuç çıkmadı.
Kazanmaktan Yana Çabalar
Gelibolu'ya çıkarma kararından sonra İngilte’re ile Fransa, İstanbul sorunu nedeniyle sarsıntı geçiren Rus dostluğunu kuvvetlendirmeye giriştiler. Ayrıca Yunanistan ve İtalya'yı kendi saflarında savaşa sokmak için harcamakta bulundukları gayreti artırdılar.
Rus İstekleri
Boğazlar ile İstanbul üzerinde tarihsel ve siyasal Rus istekleri Çanakkale deniz savaşı sırasında bunalımlı bir aşamaya girmişti. Savaşın başarı ile sonuçlanacağı sanıldığı için Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılması için de zaman gelip çatmış demekti. 14 Mart'ta bir Rus gazetesi "İstanbul ve Boğazlar" başlığı altında bu yerlerin Rus olması gereğinden söz ettikten sonra, Fransa da Boğazların tarafsızlığı ile ilgili yayınlardan şikayet etmekteydi. Fransa'nın Rus isteklerini karşılıksız onaylaması söz konusu olamazdı. Paris Hükümeti, İstanbul'a ilişkin Rus isteklerinin tanınmasına karşılık Sen Petersburg Hükümeti'nden Fransız isteklerinin kabul edilmesini istemişti. İstek, İskenderun Körfezi bölgesi ile birlikte Suriye'nin ve Toros Dağlarına kadar Adana bölgesinin Fransız İmparatorluğu sınırları içinde tanınmasından ibaretti. İki tarafın birbirlerinin isteklerini kabul etmesiyle aralarındaki dostluğa gölge düşmesi önlenmiş olacaktı. Rus istekleri daha önce İngiliz Hükümeti'nce de dudak arası bir muvaffakat biçiminde onaylanmıştı. 23 Mart'tan sonra da Fransa ile İngiltere arasında da Osmanlı İmparatorluğu'nun Asya'daki topraklarının bölüşülmesi için görüşmelere Londra'da başlanmıştı.
Yunanistan ile Anlaşma Deneyimi
Anlaşmacı devletler, Çanakkale çıkartması arifesinde Yunanistan'ı kendi taraflarına çekmeyi bir kez daha denediler. Yunanistan hem Akdeniz memleketi hem de Balkan memleketiydi. Kendisinden Türklere karşı Adalar Denizi'nden yapılacak hareketlerde yararlanılabilineceği gibi Avusturya'ya karşı, Sırbistan'a yardım olanağı sağlamak konusunda da yararlanmak olasıydı. Bundan başka hâlâ yansızlıklarını korumakta olan Bulgaristan ile Romanya' nın da savaşa dost olarak girmeleri için hırslarını kabartabilirdi.
Yunanistan, sömürgeleri yönünden birer Akdeniz memleketi olan Fransa ve İngiltere ile Türklere karşı anlaşmaya eğilimli idi. Büyük ülküsü, Doğu Trakya ve Batı Anadolu'da yayılmaktı, İngiliz ve Fransız yardımı olmadan bu ülkü doğrultusunda genişlemesi olanaksızdı. Ne var ki, böyle bir genişleme Balkan devletlerinin, özellikle Bulgaristan'ın çıkarları ile çelişmekteydi. Bulgaristan'a Batı Trakya'da bir tavizat sağlanmadıkça, Yunanistan'ın genişleme siyaseti çizmesi ve izlemesi hiç de kolay değildi.
Böyle olduğu halde uzlaşmacı devletlerin Çanakkale deniz savaşları sırasında Yunanistan'ın ayranı kabarmıştı. Venizelos, Türklerin bütün varlıkları ile İngiltere, Fransa ve Rusya'ya karşı giriştiği savaşta Yunanistan'ın seyirci durumunda kalmasını anlamsız buluyordu. Kararsız bulunan devlet adamlarını savaş yanlısı yapmak için uydurduğu propaganda tezi şu idi.
"Türkler Trakya'da kendilerine bırakılmış olan topraklarda ve Anadolu'da yaşamakta olan Rumları yok etmeye eğilimli görünüyorlar". Yunan kamuoyu ve ordu Venizelos'tan yanaydı. Hatta Yunan Genelkurmayı bir aralık Gelibolu Yarımadası'na baskın ile bir çıkartma yapma düşüncesine bile kapıldı. Uzlaşma Devletleri, savaşa girmesi halinde Yunanistan'a Batı Anadolu'da geniş topraklar vaad ettiler. Bulgaristan yönünden emin olmak içinde ona Vardar bölgesinde yayılabilmesi için Sırbistan'ın fedakarlık yapması sağlanacak, Yunanistan da Kavala'yı Bulgarlara bırakmakla karşı fedakarlıkta bulunacaktı. Buna karşılık da Türkiye'deki Rumlar kurtulmuş olacaktı. Venizelos, Krala bu önerileri kabul ettirmeye çalıştı. O, Türkiye’den elde edilecek toprakları 125.000 kilometre kare olarak hesaplıyordu. Bu topraklar Güney Anadolu'da Fenike'den başlayan, kuzeyde de Afyon Karahisar ve Kütahya'dan geçip Marmara'ya veya hiç olmazsa Edremit Körfezi'ne ulaşan bir hattın batısında kalan topraklardı. Venizelos'un bu kazancın sağlanması için Balkan Devletleri nezdindeki girişimi olumlu bir sonuç vermedi. Romanya kendi geleceği için kuşkulu olduğundan tarafsızlıktan ayrılmayı uygun görmedi. Bulgaristan kendisine Makedonya verilmedikçe herhangi bir anlaşmaya yanaşamayacağını hatırlattı.
3 Mart'ta İngilizlerin İzmir'i bombardıman etmeye başlama¬ları Yunanistan'ı savaşa girmek için kamçılayan önemli bir olaydı. Haçlı zihniyeti bu kez kabardıkça kabardı: İstanbul üzerine yürüneceğine artık kuşku yoktu. İstanbul deyince de akla Aya-sofya geliyordu. Hıristiyan devletler ailesi, Bulgaristan, Yunanis¬tan, Romanya, Rusya, Fransa, İngiltere, Ayasofya'yı kurtarmak için birlikte yürümeliydiler479. Fakat din ve mezheplerin ulusal çıkarların üstünde yer almış olduğu devirler geçmişti. Rusya, Yu¬nan bayrağının İstanbul'da görünmesini istemiyordu. Yunanis¬tan'ın Uzlaşma Devletleri'nin safında yer almasına karşı direndi.
Türklerin 18 Mart Çanakkale zaferi, Yunanistan'da da sersemletici bir hava yarattı. Büyük ülkü balonu bir daha patladı. Venizelos şöhretinden kaybetti. Savaşa girmemekte direndiği için Krala hayır dualar edildi. Venizelos Çanakkale bozgunundan meydana gelen kötümser havayı hafifletmek için "İngilizlerin katıldıkları bütün savaşlarda böyle olur. Genellikle muharebeleri kaybederler. Fakat sonunda harbi kazanırlar" dediyse de bu esprisi başvekillikten çekilmesini önleyemedi.
Zaimis başkanlığında kurulan yeni hükümet uzlaşma devletlerine karşı oyalayıcı bir siyasa izledi. Hükümeti savaşa girmek için önerilerini şu noktalarda toplamaktaydı: Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması amacıyla savaşa girmeye hazırdı. Ancak bunun için karada ve adalardaki topraklarının bütünlügünün sağlanması, Batı Anadolu'dan yukarıda sözü geçen Fenike ile Edremit hattının batısında kalan toprakların ve ayrıca 12 Ada'nın kendisine vaad edilmesi, İstanbul'un özerk bir yönetime kavuşturulması veya başka bir devletin egemenliğine verilmesi halinde oradaki Rumların dinsel ve kültürel imtiyazlarının devamının temini kabul edilmelidir.
Uzlaşma devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması konusunda henüz kesin bir karara varmamışlardı. Bundan başka, bir yandan Bulgaristan'ın, öte yandan da İtalya'nın savaşa girmeleri için görüşmeler yapmaktaydılar. Yunan isteklerini kabul etmeleri halinde görüşmelerde hareket serbestliğini kaybetmiş olacaklardı. Kaldıki bu sıralarda Yunanistan'ın istekleri kabul edilse bile savaşa girmesini olanaksız yapan bir olay meydana gelmiş bulunuyordu. Alman İmparatoru II. Giyom (Wilhelm) Yunanistan Sarayı'na gönderdiği bir telgrafta Krakovi önünde Ruslara karşı kesin bir zafer kazandığını, 700.000 Rus erinin esir düştüğünü belirttikten sonra "Bana el kaldıracak olanların vay haline" demekteydi. Bu suretle uzlaşma devletleri 25 Nisan'da imzaladıkları bir antlaşma ile Yunanistan olmaksızın sadece İtalyanları yedeğe alarak Gelibolu çıkarmasına girişeceklerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder