KLASİK TÜRK ŞİİRİNİN YAYILIM SAHASI


KLASİK TÜRK ŞİİRİNİN YAYILIM SAHASI 
Di­van şiiri, Türkçenin edebî dil olarak Farsçanın yerini aldığı Beylikler devrin­den başlayarak kendisini temellendiren gelişmesini sürdürür ve Osmanlı asırla­rında bütün gelenekleriyle zenginleşme yolunu tutarken kendisi dışında Kıpçak, Hârizm ve Azeri sahası edebiyatları da büyük sayılamayacak lehçe farklılıkları içinde klasik şiirin ilk verilerini Türk edebiyatına kazandırırlar.
 Kutadgu Bilig ve Atebetü'l-hakayık'tan sonra araya iki asırlık bir duraklama ve boşluk devresi girmiş gözüken Şark Türkçesi'ndeki kla­sik edebiyat yavaş ve sessiz bir yürüyüş içinden Çağatay lehçesi adı altında bi­raz daha farklılaşmış, yeni hususiyetler kazanmış bir dille XV. asrın hemen ba­şından itibaren tekrar sahnede görünür. Asrın ikinci yarısında ise divan şiiri es­tetiğinin bu lehçede büyük ve parlak mü­messili olur. Timurlular çağında altın dev­rine giren bu lehçenin divan şiiri Sekkâkî"den Ali Şîr Nevâî’ye doğru devamlı bir gelişme ve zenginleşme çizgisi takip eder. Osmanlı Türkçesi Farsçayı kendine bir rakip olmaktan çıkarıp mücadele saha­sından silmişken Çağatayca, şiir ve edebi­yatının bu zenginlik devresinde de Fars­ça ile hâlâ mücadele etmek, kendini ona karşı savunmak mecburiyetinde kalır. Sonraki asırlar içinde sönükleşen ve ye­ni başka lehçelere iltihak eden bu ede­biyatlar içinde Azerî edebiyatı hayatını büyük simalarla devam ettirir.
Diğer Türk lehçelerinde klasik şiir XVI. asırdan sonra büyük şairler yetiştirmez olurken Osmanlı divan şiiri XIX. asra ka­dar daha birçok yeni üstat, büyük şair vermeye devam eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder