Adını Ateşten Alan Canlılar





Adını Ateşten Alan Canlılar



Ateş semenderi (Salamandra salamandra): Öncelikle bu canlının bir sürüngen değil, bir amfibi (iki yaşamlı) olduğunu hatırlatalım. Kuyruklu kurbağalar olarak da bilinen semenderler, tıpkı yılanlar ve kertenkeleler gibi, insanlığın tarih boyunca pek sevmediği, batıl inançlarına konu ettiği, sıklıkla da kötülük ve büyü gibi unsurlarla özdeşleştirdiği canlılar olagelmiş. Ülkemizde de dağılım gösteren, siyah üzeri parlak sarı renkli benek ve desenler taşıyan bir vücudu olan ve aslında hiçbir zararı bulunmayan bu canlınını adı, eski zamanlara ait inanışlardan köken alıyor. Semenderler halk arasında “soğuk kanlı” olarak bilinen, vücut sıcaklıklarını kendileri kontrol edemeyen, bu nedenle de bedenlerine dokunulduğunda soğuk olan canlılar. Pliny, bu parlak renkli semenderin buz gibi vücuduyla ateşi bile soğutabildiğine, bu nedenle de ateşten etkilenmediğine inanıyordu. Oysa böyle bir durum söz konusu değil (bunu denemek yerine lütfen biz kedilere inanmayı tercih edin). Leonardo da Vinci bu canlının ateşin içinde sürekli olarak derisini yenilediğini söylerken, Paracelsus da bu canlıyı doğada ateşin simgesi olan canlı ilan etmişti. Bu inanışlardan ötürü, ortaçağda cadılar tarafından büyü malzemesi ya da zehirli iksir bileşeni olarak kullanıldılar. Evet bu canlının derisinin altında zehir bezleri bulunuyor, ama bunları yalnızca avcılarına karşı kendisini savunabilmek için kullanıyor. Hatta bu zehrin, bazı bakteri ve mantar enfeksiyonlarına karşı etkili olduğu da biliniyordur.






Ateş semenderi, tarih boyunca çok sayıda sembol ve armaya da konu olmuş bir canlı. Sıklıkla alevler içinde resmedilen kıvrık bedenli semender, tutkunun alevleri sayesinde ulaşılan zaferi simgeliyor.

küçük ve oval şekilli yaprakları ile sarı, turuncu ya da kırmızı renkli küçük ve yuvarlak meyveleri bulunan, dikenli bir çalı formundaki bu bitki de adını tamamen dış görünüşünden alıyor. Ilıman iklimleri seven, ülkemizde de yetişen, kar altında pek güzel görünen bu bitkinin, çit oluşturmak için kullanılan türleri de var. Avrupa’nın kuzeydoğusu ve Asya’nın kuzeydoğusu arasında kalan bölgeye olan özgü ateş dikeninin kuşların severek tükettiği meyveleri zehirli değil. Hatta acımsı tadlarına karşın, bazen jöle yapımında bile kullanılıyor.

Ateş çiçeği (Salvia splendens): Aslında Brezilya’ya özgü Ballıbabagillerden
bir adaçayı akrabası olan bu bitki, ateş kırmızısı çiçekleri nedeniyle dünyanın çeşitli ülkelerinde süs bitkisi olarak yetiştiriliyor. Güneş seven ama soğuk iklimlerde de bir yıllık bitki olarak yetiştirilebilen bu güzel otsu bitkinin adı, tahmini zor olmayacak şekilde çiçeklerinin renginden geliyor.

Ateş böceği (familya=Lampyridae): Kınkanatlı böceklerin bir ailesini oluşturan ateş böceklerinin 2000’in üzerinde türü bulunuyor. Adları, eşlerini ya da avlarını kendilerine çekmek için gecenin karanlığında çıkardıkları soğuk ışıktan geliyor. Biyolojik ışıma (biyolüminesans) olarak bilinen bu olay, Lusiferaz adlı bir enzimin etkisiyle protein yapılı bir ışık maddesinin (lusiferin) oksitlenmesi sırasında 510-670 nanometre dalgaboyu arasında bir ışık çıkışından ibaret. Bu tepkime, hayvanın vücudunda bulunan yağ cisimcikleri içinde gerçekleşiyor ve karın bölgesi yakınından soluk kırmızı, sarı ya da yeşil renkli soğuk bir ışık çıkarılıyor. Bu gerçekten de “soğuk” bir ışık, çünkü ortaya çıkan ısı yalnızca %5 oranındayken, %95-96 civarı bir etkinlikle ışık oluşturuluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder