Fatih Sultan Mehmed


Tarihte idari yönü yanında ilmî yönü de bulunan pek çok sultan vardır. Astronomi ve matematik alanlarında zirve şahsiyetlerden Uluğ Bey, bunlardan birisi olduğu gibi Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) de ateşli silahlar ve İslamî ilimler gibi pek çok alanda söz sahibidir.

Ancak onların ilmî yönleri, siyasi yönlerinin arkasında kaldığı için pek fazla bilinmez. Özellikle Fatih Sultan Mehmed, gerek Avrupa’da gerekse İslam dünyasında çok yaygın olarak sadece “İstanbul’un fatihi” olarak bilinir. Oysa Sultan Mehmed, hem fatihtir hem de gayet iyi derecede Arapça, Latince, Farsça, Yunanca bilen önemli bir bilim adamıdır.

Daha tahta geçmesinin ilk yıllarında İstanbul’un fethi için yapılan hazırlıklar esnasında dökülecek toplara bizzat nezâret etmiş ve büyük çaplı kuşatma toplarının gerek kalıplarının yapılması gerekse dökülmesi ve şekillendirilmesi gibi pek çok hususa bizzat kendisi müdahil olmuştur. Top yapım ustalarına verdiği talimatlarla tarihte bu zamana kadar görülmemiş büyüklükte kuşatma topları döktürmüştür.

Ayrıca Sultan Mehmed, balistik ilmindeki vukufiyeti sebebiyle de topların nasıl kullanılacağı konusunda topçulara yol göstermiştir. Kuşatma esnasında da daha önceden bilinen ancak fonksiyonel olarak kullanılamayan havan toplarını tarihte ilk defa maksadına uygun olarak kullanarak görünmeyen hedefleri vurmada bir ilki gerçekleştirmiştir. Tüm bu bilgiler, onun ateşli silahlar, balistik, geometri ve matematik gibi ilimlerde çığır açan bir yere sahip olduğunu göstermesi bakımından mühim ve dikkat çekicidir. 




Kendisini iyi bir şekilde yetiştirmekle kalmayan Fatih, ülkesinde ilim adamlarının çok olmasının önemini iyi kavrayarak, onların sayısının arttırılmasına ciddi manada önem vermiştir. Bunu sağlamak için çevre ülkelerden kalburüstü ilim adamlarını ülkesine davet etmiştir. Semerkant Rasathanesi müdürlerinden meşhur matematikçi ve astronom Ali Kuşçu bunlardan sadece birisidir. Ayrıca ilim adamlarının en iyi şekilde eser vermeleri için onları teşvik etmiş ve o zamana kadar görülmemiş şekilde maddi ve manevi şekilde onları taltif etmiştir.

Bir yandan İslam dünyasındaki ilim adamlarını ve yazılmış eserleri toplarken diğer yandan da Bizans’tan kalan veyahut daha önceki medeniyetlere ait olan eserleri Arapça ve Türkçeye tercüme ettirerek bunları kendi medeniyetine kazandırma noktasında hakikaten çok mühim adımlar atmıştır. Aynı zamanda gayrimüslim ilim adamlarını etrafında tutarak onların da ilminden istifade etme yolunu seçmiştir. Son derece geniş bir bakış açısına sahip olan Fatih’in bu davranışı, onun ilme gösterdiği değerin anlaşılması bakımından fevkalade heyecan vericidir.



İdari işlerden fırsat buldukça ilim adamlarıyla ilmî konularda sohbetlere dalan Fatih, hem onların ilimlerinden istifade etmekte hem de onları kendi ilmine hayran bırakmaktaydı. Fatih’in ilme ve ilim adamına verdiği değer kısa sürede İslam dünyasında şöhret bulmuş ve pek çok ilim adamı onun davetine icabet ederek İstanbul’un yolunu tutmuştur. Böylece İstanbul, kısa sürede “mec’ma’u’l-ulemâ=âlimlerin toplandığı yer” olmuştur. Diğer ilim merkezlerinin durumlarını da takip eden Fatih Sultan Mehmed’in bu konuda zamanın âlimlerinden ve aslen Kırımlı olan Molla Ahmed b. Abdullâh el-Kırımî ile Edirne’ye giderken yapmış olduğu sohbet dikkat çekicidir:

Fatih kendisine:
"-Kırım'da altı yüz müftü, üç yüz müellif olduğunu, orasının ilim ve salahla bayındır büyük bir belde bulunduğunu işitiyorduk, şimdi durum ne oldu?" der.
el-Kırımî: "-Ben bu düzenin sonlarına yetiştim" cevabını verir.
Fâtih: "-Çöküş sebebi ne idi?"
el-Kırımî: "-Âlimleri küçük gören, onlara önem vermeyen bir vezir göreve gelince, onların her biri bir yana gitti. Âlimler, şehre nispetle “kalp” gibidir. Kalbe bir âfet uğrarsa, hastalık bedenin öbür yerlerine de gider".
Fâtih: "-Bana Mahmud'u çağırın!"
Sadrazam Mahmud Paşa (ö. 1474) huzura gelince, Fatih Molla el-Kırımî'nin dediklerini ona aktarıp dedi:
"-Onun anlattıklarından, mülkün (devletin) çöküşünün vezirlerden olduğu ortaya çıkıyor".
Mahmud Paşa: "-Hayır, tersine, sultandan" diye cevap verince,
Fatih: "-Neden?" diye sorar.
Bunun üzerine Mahmud Paşa cevaben: "-Bu adam gibi birisini vezir edindiğinden".
Fatih: "-Doğru söyledin!" der ve onun bu güzel cevabından pek hoşnut olur.

Fatih Sultan Mehmed’in âlimlere karşı tavrını bilen vezirler de hiç şüphesiz onun bu tavrına paralel davranmışlar ve onunla birlikte adeta yarışırcasına hareket etmişlerdir.

Fatih’in ilim adamlarını İstanbul’a toplama gayretine hiç şüphesiz etrafındaki vezirlerin ve de âlimlerin de büyük katkısı vardı. Sultan Mehmed, devletin pek çok yerini imar ederken çok sayıda medrese, daruşşifa, kütüphane inşa etmiş ve bunlara ilave olarak İstanbul’da o zamana kadar eşi benzeri görülmemiş bir sistem dâhilinde Sahn-ı Seman Medreselerini kurmuştur (Ocak 1471).

Bu külliye ile ülke içerisindeki bütün medreseler yeni bir sisteme tabi tutulmuş ve pâyeler yeniden derecelendirilmiştir. Sahn Medresesi Külliyesi, fiziki yapısı ve yerleşimi itibariyle İslam dünyanın o zamana kadar inşa edilmiş en mükemmel külliyesidir. İçinde medreselerin yanı sıra daruşşifası, mektebi, kütüphanesi, aşevi ve diğer önemli sosyal müesseseleri de olan bu külliye başta Süleymaniye olmak üzere kendisinden sonra gelen pek çok külliyeye örnek oluşturur.

Fatih Sultan Mehmed, sadece medrese binaları kurmakla kalmamış müfredata da müdahil olmuş ve Avrupa’nın asırlar sonra ulaşacağı noktaya çok önceden ulaşmıştır.

Nitekim Nâmık Kemâl, Fâtih'in fermanıyla, medreselerinde, tertip üzere ders okuma usûlünü kaldırarak, külliyedeki her medreseden birini fıkıh ve hadis gibi şer‘î ilimlere ya da hendese gibi aklî ilimlerden birine hasrettiğini, medeniyetin en başta gelen yükselme sebeplerinden biri olan bu mesâî taksiminin Avrupa'da ancak kendi asrından bir asır önce (XVIII. asır) yürürlükte tutulmaya başlandığını söylerken, aslında yanılmaktadır. Çünkü derslerin belli bir tertibe göre okutulma usulünü bir tedris kanûnnâmesi ile yürürlüğe koyan bizzat FâtihSultan Mehmed olmuştur.

Günümüzde Mayıs ayının, her sene Fatih Sultan Mehmed’e, onun döneminin araştırılmasına ve tartışılmasına tahsis edilmesi, bu muhteşem devrin herkes tarafından anlaşılması ve anlatılması için herhalde en isabetli karar olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder