TÜRK HALK EDEBİYATI
Kaynağını geleneklerden, halkın
kültüründen alan bir edebiyattır. Halk Edebiyatı, İslamiyet öncesi sözlü edebiyatın
uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular,
duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır.
Halk Edebiyatı; edebî zevk,
düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli
eserlerle, malzemesi dile dayalıdestan, efsane, halk şiiri, mani,ağıt, türkü, bilmece, masal, halk
hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte
yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur.
Halk Edebiyatı kavramı içinde
toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak
yaşamaktadır.
Doğu Anadolu bölgesinde canlı
olarak devam eden Âşıklık
geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri
zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve
eğlendirmektedir.
Nasrettin Hoca,
Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte
olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri
eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele
yöneltmektedir.
Bilmeceler yetişen genç
nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır.
Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini
ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar.
Millet hayatındaki, savaşlar,
göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve
her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi
yansıtmaktadır.
Dini yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle
anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini
musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır.
HALK EDEBİYATI'NIN GENEL ÖZELLİKLERİ
2.
Söylendikleri,
yaşatıldıkları devir ve çevrenin yaygın Türkçesi kullanılmıştır.
3.
Halkın içinden doğan
eserler, konu, tema ve duyarlık bakımından halkın
hayatına sıkı sıkıya bağlıdır.
4.
Şairler, genellikle
okumamış kişilerdir.
5.
Aşk, doğa, ayrılık,
özlem, ölüm, din, tasavvuf konularının
yanı sıra toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler,
bunlarla ilgili eleştiriler getirirler. Daha çok somut konular işlenir.
Biçimden çok konuya ağırlık verilmiştir.
7.
Âşık veya saz şairi
denilen sanatçılar tarafından daima müzik eşliğinde söylenir. Şair şiirlerini
saz eşliğinde, belli bir ezgi ile söyler.
8.
Âşıklar, bu edebiyatın mensur kısmını
oluşturan halk hikâyelerinin oluşumu, gelişimi ve aktarılmasında da önemli
rol oynarlar.
9.
Şiirde nazım birimi
dörtlüktür. Yaygın olarak hece ölçüsükullanılmıştır.
Hecenin en çok 7'li, 8'li ve 11'li kalıpları kullanılmıştır. Fakat şehirde
yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu
da kullanmışlardır.
10.
Şiirler işledikleri
konuya göre güzelleme, koçaklama, ağıt ve taşlama, ilahi. gibi adlar almışlardır.
12.
Âşık edebiyatı
doğaçlamaya (irtical) dayanır. Âşıklar, eserlerini bir ön hazırlık
olmaksızın, doğrudan sözlü olarak meydana getirirler. Bu yüzden şiirlerde
derin bir anlam, kusursuz bir biçim görülmez.
14.
Halk deyimlerine ve
güzel halk söyleyişlerine yer verilir.
15.
Azda olsa benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy
serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle)
16.
Şiirlerin başlığı
yoktur, Nazım şekilleri ile adlandırılır.
17.
Genellikle yarım
kafiye kullanılır. Daha çok redifle ahenk sağlanır. Kafiyenin yanı sıra
"ayak" da söz konusudur.
18.
Konu, şekil ve dil
bakımından dış tesirlerden uzaktır.
19.
Nesir alanında da
eserler verilmiştir. Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz
kalmıştır. Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay
sağlanmaktadır.
20.
Nesir örnekleri
arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, atasözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar
sayılabilir.
21.
Bunlardan en
yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir.
22.
Atasözü, bilmece ve
deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından
kullanılmaktadır.
23.
Halk edebiyatı
gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır.
Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.
24.
Özellikle 18.
yüzyıldan itibaren halk şairleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli
kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da
kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin, aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin,
değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.
Halk
edebiyatı, ortaya konan ürünlerin gösterdiği biçim ve içerik özelliklerine
göre üç bölüme ayrılır:
ANONİM TARZI TÜRK HALK EDEBİYATI
Söyleyeni belli olmayan, halkın
ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu, sözlü geleneğe dayalı edebiyattır.
Sözlü olduğu için, ürünler; halk arasında dilden dile geçtikçe zaman, kişi,
yer unsurlarına bağlı olarak değişikliğe uğramıştır.
* Anlatım, sözlü edebiyat
geleneklerine uygundur. Süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil
kullanılmıştır.
* Daha çok; aşk, hasret,
yiğitlik, ölüm gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenmiştir.
Anonim Halk Edebiyatı Düzyazı (Nesir) Ürünleri
-Atasözleri
-Deyimler -Tekerlemeler -Bilmeceler -Fıkralar -Halk Hikâyeleri -Efsaneler -Masallar -Ortaoyunu -Meddah -Karagöz
* Yüzyıllar süren tecrübeler sonunda ortaya çıkan
özlü sözlerdir.
* Kelimeleri değiştirilemezler.
* Aynı konuda birbiriyle çelişen atasözleri
olabilir.
Sözcüklerin ses benzerliğinden
yararlanılarak oluşturulan yarı anlamlı, yarı anlamsız sözlerdir. Şiir
biçiminde de oluşturulan tekerlemelerde ölçü, uyak, seci vealiterasyondan yararlanılmıştır.
Az gitmiş, uz gitmiş. Dere, tepe düz gitmiş. Altı
ay, bir güz gitmiş...
Evvel zaman içinde
Kalbur saman içinde
Develer tellal iken
Pireler berber iken
Ben annemin babamın beşiğini
Tıngır mıngır sallar iken...
* Çoğunlukla cevabı içinde saklı bulunan ve
düşünceyi geliştirmek amacıyla türetilen soru biçimlerine denir.
* Güzel vakit geçirmek amacıyla çıkarıldıkları
düşünülmektedir.
* Manzum - mensur şekilleri vardır.
FIKRALAR
Bir düşünceyi insanlara, mizah
öğelerini kullanıp onların gülümsemelerini sağlayarak aktarmak amacıyla
oluşturulmuş kısa anlatılardır. Bu ürünlerde, güldürmenin yanında yol
göstericilik de söz konusudur. Edebiyatımızda en bilinen fıkralar; Nasrettin Hoca,
Karadeniz, Bektaşi fıkralarıdır.
Destanların zaman içinde değişime
uğramış biçimleri sayabileceğimiz halk hikâyeleri gerçeğe daha yakın olmaları
bakımından destandan ayrılırlar. Anonimdirler.
Halk hikâyelerinde şiirle düzyazı
iç içedir. Halk hikâyeleri konuları yönünden iki grupta incelenebilir.
Tek olay çevresinde gelişen halk
hikayeleri olduğu gibi, kişi ve olay sayısı çok halk hikayeleri de vardır. Bu
hikayeler âşıklar ve yaşlılar tarafından anlatılır.
Halk
hikayeleri konularına göre dört çeşittir:
·
Aşk
Hikayeleri: Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Yusuf
ile Züleyha, Ercişli Emrah ve Selvi, Tahir ile Zühre, Âşık Garip Hikayesi,
Aşık Kerem Hikayesi, Elif ile Mahmut...
·
Dini-Tarihi Halk
Hikayeleri: Hayber Kalesi, Kan Kalesi, Battal Gazi, Danişmend Gazi, Hz.
Ali ile ilgili diğer hikayeler...
·
Kahramanlık
Hikayeleri: Köroğlu Hikayesi
*Halk hikayeleri, destan ile
roman arasındaki aşamanın ürünüdür.
Detaylı bilgi için ayrıca
bakınız>>> Halk
Hikayeleri
*Destan geleneğinden Halk
hikâyeciliğine geçişin ilk ürünü Dede Korkut Hikayeleri'dir. Bu nedenle Dede Korkut Hikayeleri özel bir önem
taşır.
Dede Korkut
Hikayelerinin en önemli özellikleri şunlardır:
·
Asıl adı
"Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan" şeklindedir.
·
12. 13. ve 14.
yy.da Doğu Anadolu'da ve Azerbeycan'da yaşayan müslüman Oğuz boylarının
geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğa üstü güçlerle,
yaratıklarla savaşmalarını ele alır.
·
14. ve 15. yy.da
yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikayelerin 14.yy.'da yazıya
geçirildiği şeklindedir. Hikayelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği
bilinmemektedir.
·
Toplam on iki
hikayeden oluşur.
·
Şiir ve düzyazı
(nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.
·
Hikayelerde az da
olsa masal ve destan unsurları görülür.
·
Çok temiz, güzel ve
zengin bir kullanılmıştır.
·
Anlatım açık, yalın
ve durudur. Kesinlik ifade eder.
·
Hikayelerde en
önemli meziyet kahramanlıktır.
·
Aileye, çoğalmaya,
kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en
önemli unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı tadın tipi çizilir.
·
Bütün hikayelerde
dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.
·
Kahramanlar
dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.
·
Türk milletinin
karakteristik özellikleri; doğruluk, adelet, güzellik yüceltilir.
·
Misafirperverlik ve
cömertlik insanların ortak özelliğidir.
·
At, ağaç, su,
yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.
·
Kahramanların en
büyük yardımcısı atlardır.
·
Kadınlar, eşlerine
karşı aşırı saygılı ve itaatkârdır. Eşler de kadınlarına önem verir, iyi
davranır.
·
Hikâyelerde, birçok
öğüt vardır. Bu nedenle bu hikayeler didaktiktir.
·
Hikayelerde yaşanan
olayların tarihi bilgilerle ilgisi vardır.
·
Hikayelerde geçen
ve hikayeler adını veren Dede Korkut; yaşlı, herkesin saygı gösterdiği,
hakanların bile akıl danıştığı, çocuklara isim koyan, eğlencelerde kopuz
çalıp şiirler söyleyen, kırgınlıkları gidermede aracılık eden kişidir.
Eskiden beri söylenegelen,
olağanüstü kişi ve olaylardan söz eden, konuşma diliyle oluşturulan, üslup
kaygısından uzak, hayali öykülerdir.
Efsaneler kimi yönlerden destan
ve masalı andırır. Masallar iyi bir sonla bitmesine rağmen, efsanede böyle
bir durum söz konusu değildir. Efsaneler bir inanış konusudur. Narlıgöl
Efsanesi, Ağlayan Kaya Efsanesi...
Detaylı bilgi için bakınız>>> Efsaneler,
Efsane Örnekleri
MASALLAR
Olağanüstü olay ve kişilere yer
veren, çoğu kez bir eğitim amacı güden hayali öykülere masal denir.
Masallarda yer ve zaman kavramı yoktur. Bunlar toplumun beğenisini, düşünüş
biçimini, geleneklerini kuşaktan kuşağa aktarırlar. Toplumun beğenisini,
düşünüş tarzını, geleneklerini, dünya görüşünü kuşaktan kuşağa sözlü olarak
aktaran ürünlerdir. Çoğunluğu olağanüstü olaylarla doludur. Kafdağı gibi
olağanüstü coğrafi unsurlar; dev, yedi başlı canavar, ev büyüklüğünde kuş
gibi olağanüstü yaratıklar vardır. Masallarda
yer ve zaman kavramı belli değildir. Masalların anlatımında genellikle
-miş'li geçmiş zaman kipi kullanılır. Söyleyeni bilinmeyen bu ürünler,
kulaktan kulağa günümüze kadar gelmiştir. Masallarda iyilik, doğruluk,
yardımlaşma öğütlenir. Bu nedenle masalla, didaktik eserlerdir. Masalların
özellikle başında, bazen de ortasında ve sonunda tekerleme denilen kafiyeli
sözle kullanılır. Türk masallarının sonunda, genellikle iyiler ödüllendirilir.
Kırk gün, kırk gece düğün yapılır. Kötüler ise ya kırk katır ya da kırk satır
cezasına çarptırılır.
Sözlü gelenekte gelişen masallar,
sonradan kitap haline getirilmiştir. Türk Edebiyatı'nda masal derleme
konusunda en ciddi çalışmayı yapan Eflatun Cem Güney'dir. Masallardan
etkilenerek günümüzde çocuk hikâyeleri doğmuştur.
ORTA
OYUNU
Başka bir ifadeyle seyircilerle
çevrilmiş bir alanda, yazılı bir metne bağlı kalmadan ve doğaçlama (tuluat)
yoluyla oynanan bir oyundur. Pişekar ve Kavuklu oyunun temel kişileridir.
Pişekâr cinasçılık, Kavuklu ise
tekerlemecilik yapar.
Çelebi, Zenne, Denyo, Arnavut,
Acem, Arap, Yahudi gibi tipler kendilerini simgeleyen bir müzikle sahneye
çıkar.
Not: Balama nedir?Türk gölge
oyunu'nda, Matiz, Külhanbey tarafından yabancı ülke tipleri; ortaoyunu'nda
ise Rum için kullanılan Çingeneceden bozma sözcük.
Orta oyunu halkın ortak malıdır.
Oyunların güldürme unsurları; karşılıklı konuşmalardaki söz oyunları, hazır
cevaplılık, yanlış anlamalar ve yöresel konuşmaların taklitleridir.
Oyunda Karagöz ile Kavuklu'nun;
Pişekâr ile Hacivat'ın bütün özellikleri aynıdır. Karagöz ile Ortaoyunun
farkı ise, Karagöz'ün perdede, Orta Oyun'un meydanda oynanmasıdır. Yani Orta
Oyunu canlı kişilerle oynanırken Karagöz'de tasvirlerin gölgesi oynatılır.
MEDDAH
Bir sözlü tiyatro ürünüolan meddahlık, kısaca, "tek
adamlı tiyatro"dur.
. Meddah, tiyatronun
bütün karakterlerini kendi kişiliğinde birleştiren bir aktördür.
. Bir hikâyeyi
başından sonuna kadar, yüksekçe bir yerde, karakterleri şivelerine göre
konuşturarak anlatır.
. Perdesi,
sahnesi, dekoru, kostümü bulunmayan bu tiyatroda her
şey, meddah denen kişinin zekâsına, bilgisine, söz söylemedeki hünerine
bağlıdır.
KARAGÖZ
Taklide ve karşılıklı konuşmaya
dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur,
. Başkarakterler
Karagöz ve Hacivat'tır.
. Karagöz, okumamış
bir insandır. Hacivat'ın kullandığı yabancı sözcükleri anlamaz ya da anlamaz
görünüp onlara yanlış anlamlar yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken
bir taraftan da Türkçe dil kuralları ile yabancı sözcükler kullanan Hacivat
ile alay eder.
. Hacivat, kişisel
çıkarlarını her zaman ön planda tutar. Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı
sözcüklerle konuşmayı sever. Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların
işlerine aracılık eder.
. Zenne, Çelebi,
Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryakı, Acem. Laz. Matiz, Zeybek gibi diğer
tipler oyuna ayrı bir renk katar.
ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM (ŞİİR) BİÇİMLERİ
TÜRKÜ
Daima bir ezgiyle söylenen,
düzenleyicisi bilinmeyen ya da unutulmuş olan, değişik konulardan söz eden,
genelde hecenin 11'li kalıbıyla oluşturulan şiirlerdir. Türküler besteli
şiirlerdir.
UYARI: Daima bir ezgi ile
söylenen "ninni" ve "ağıt" türleri de türkü
kapsamındadır. Yani ninniler ve ağıtlar bağımsız bir nazım biçimi değil,
türkü biçiminin türleridir. Bunlar da anonim ürünlerdir. Ancak koşma
biçimindeki kimi ağıtların söyleyenleri bellidir; onlar da bestelendiklerinde
türküleşirler.
* Belli bir ezgiyle söylenir.
* 7,8,11,14 'li ölçülerle söylenir.
* Hemen her konuda söylenir.
* Bölgesel özellik ve ad değişikliğine
uğrayabilir.
MANİ
Anonimdir. Sevgi, tabiat, övgü,
yergi, evlât sevgisi, ayrılık, hasret ve aşk konularını işler. Konu sınırlaması
yoktur. aaxa şeklinde kafiyelenir. Genellikle tek bir dörtlükten
oluşur.
Mani çeşitleri:
Düz Mani: Yedişer heceli
dört dizeden oluşur. Kafiyeleri çokluk cinassızdır.
Kesik mani: Birinci dizesi 7
heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük grubu olan maniler. Bu kesik
dize sadece kafiyeyi hazırlar.
Cinaslı mani: Kesik
manilerde eğer kafiye cinaslı ise bunlara cinaslı mani denir.
Yedekli (artık) mani: Düz
maninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen maniler.
Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır.
Deyiş: İki kişinin
karşılıklı söylediği manilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka
kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.
* "aaxa" şeklinde kafiyelenir.
* 4+3 şeklinde ölçüsü vardır.
* İlk iki dizesi ayrık yani hazırlık özelliği
taşımaktadır. Asıl mesaj üçüncü dizede verilir.
* Her konuda söylenebilir.
* Düz, cinaslı ve artık mani gibi çeşitleri
vardır.
NİNNİ
* Annelerin bebeklerini uyutmak
amacıyla belli bir ezgi ile söylediği parçalardır.
* Çocukların psikolojisi üzerinde
etkilidir
* Manzum özelliktedirler.
AĞIT
Sevilen bir kişinin ölümünden
duyulan acıyı dile getiren ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir.
Ağıtlar aslında bir türkü çeşididir. Dörtlüklerden oluşur. 11'li hece
ölçüsüyle söylenir. Genellikle uzun hava ve kırık hava denilen ezgilerle
terennüm edilir.
. Koşmanın bir çeşidi olan ağıtla
karıştırılmamalıdır. Âşık Edebiyatı'ndaki ağıtın söyleyeni bellidir.
. İslamiyet öncesi Türk edebiyatındaki
karşılığı "sagu", Divan edebiyatındaki karşılığı ise "mersiye'dir.
|
Âşık Edebiyatı Özellikleri
Âşık edebiyatının kaynağı, İslamiyet'in
kabulünden önceki Sözlü Edebiyat'tır. 15. yy'dan sonra gelişerek
günümüze kadar ulaşmıştır.
Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi
konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm'dan önce "ozan",
"baksı", "kam" "oyun" denilirken, İslâm'ın
kabulünden sonra "âşık" ya da "saz şairi" denmiştir.
Bu âşıkların
oluşturduğu edebiyata da "âşık tarzı Türk edebiyatı" denir.
Âşık edebiyatı şiirden ibarettir. Bu şiir din
dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura
eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyattürüdür.
Usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilen aşıkların
çoğu okuma yazma bilmeyen ancak saz çalma ve şiir söyleme yeteneği olan
kişilerdir. Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra
onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye
başlarlar.
Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker
ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır.
Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı
atışmalarda gösterir. Aşık şiiri diğer halk edebiyatı ürünleri gibi sözlü edebiyat ürünüdür.
15.yy'dan itibaren yazıya geçirilmeye başlanmıştır.İlk olarak okuma yazma bilen
kişilerce derlenerek 'cönk' adı verilen defterlere yazılmıştır âşık şiirleri.
Böylece şiirlerin zamanla unutulup kaybolması engellenmiştir. Aşıklık geleneği Anadolu
coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır.
Âşık Edebiyatı Özellikleri:
1)Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz
eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.
2) Genelde sözlü olmasına rağmen şairler,
şiirlerini "cönk" dedikleri defterlerde toplamışlardır.
3) Şairler,
sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir
dolaşmışlardır.
4) Şiirlerde anlatım içten, canlı ve
yalındır.
5) Şairler, halkın içinden çıktığından halk
dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18. ve 19. yüzyıllarda bazı şairler
tarafından Divan Edebiyatı'nın etkisinde kalmasıyla eski
arılığını kaybetmiştir.
6) Nazım birimi dörtlüktür.
7) Koşma,
semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
8) Hece ölçüsünün
7'li, 8'li ve 11'li kalıplarına ağırlık verilmiştir.
9) Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem,
kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili
eleştiriler konu olarak işlenmiştir.
10) Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya
mahlası geçer.
11) Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak
kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına
gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye
yapılmıştır.
12) Genellikle yarım ve cinaslı kafiye
kullanılmıştır.
13) Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi
sanatlara fazla yer verilmemiştir.
14) Bazı ürünlerde yöresel özellikler
görülür.
15) Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın
irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.
16) Divan Edebiyatı'nda görülün kalıplaşmış benzetmeler (mazmun) Halk Edebiyatı'nda da vardır. Buna göre
sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz
dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy gibi benzetmeler kullanılmıştır.
17) Divan Edebiyatı daha çok düşünceye önem
verdiği için soyut bir edebiyattır. Halk Edebiyatı'nda ise şair gördüğünü,
yaşadığını anlatır. Bu nedenle Aşık Edebiyatı, somut bir edebiyattır. Ayrıca
Divan Edebiyatı'nda sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk Edebiyatı'nda
ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe...) vardır.
18) Şiirler, işlenen konulara göre
"koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt" gibi adlar alır.
19) Âşık Edebiyatı hayali olaylardan çok,
gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.
Âşık Edebiyatı'nın yüzyıllara göre en önemli
temsilcileri şunlardır:
16. yüzyıl: Köroğlu,
Kul Mehmet, Aşık Garip, Aşık Kerem
17.yüzyıl: Karacaoğlan, Kayıkçı Kul Mustafa, Aşık
Ömer, Kuloğlu, Ercişli Emrah
18.yüzyıl: Gevheri
19.yüzyıl: Dertli, Dadaloğlu, Erzurumlu
Emrah, Bayburtlu Zihni, Seyrani,Ruhsati
20.yüzyıl: Âşık
Veysel, Âşık Ali İzzet, Âşık Murat
Çobanoğlu, Âşık Reyhanî, Âşık Şeref
Taşlıova.
NOT: 19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu, Divan şiirinden etkilenmemiş, böylece aynı
yüzyıldaki halk şairlerinden ayrı yol izlemiştir.
DİNÎ-TASAVVUFÎ
TÜRK EDEBİYATI
Tekke Edebiyatı
- Tasavvuf Edebiyatı
Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet'in ve
Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır. İslâmiyet'in kökleşip yayılmasında büyük
etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf,
edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır. Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına
Tekke edebiyatı da denir. Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat
yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu
tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de
divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır.
En belirgin özellikleri şunlardır:
1) Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan'da yetişen
Hoca Ahmet Yesevi'dir.
2) Tekke Edebiyatı, Anadolu'ya 13. y.y.'dan itibaren
gelişmiştir.
3) Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan
tekkelerde yetişmiştir.
4) Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
6) Şiirlerin çoğu ezgilidir.
7) Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi
konular işlenmiştir.
8) İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
9) Dili Aşık Edebiyatı'na göre ağır, Divan Edebiyatı'na göre sadedir.
10) Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.
Yüzyıllara göre Tekke Edebiyatını en önemli
temsilcileri şunlardır:
12.yy.: Hoca Ahmet
Yesevi
13.yy.: Yunus
Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
14.yy.: Kaygusuz Abdal
15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
16.yy.: Pir
Sultan Abdal
17.yy.: Niyaz-ı Mısrî,
Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
18.yy.: Sezai
19.yy.: Kuddusi, Turâbi
Şairlerin tamamı için ayrıca bakınız-> Tasavvuf Edebiyatı Şairleri
TEKKE EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ/BİÇİMLERİ
Tekke şiirinde görülen ve dinsel içerikli konuları
işleyen ilahi, nefes, deme, sathiye ... gibi ürünler nazım biçimi değil, birer
nazım türüdür. Çünkü bunlar da koşma tipi
nazım biçimiyle ve hece ölçüsünün genellikle 7, 8 ve 11'li kalıplanyla
söylenir. Söz konusu türlerde dörtlük sayısı genellikle 3-7 dir. İlahi, nefes
ve demeler, bestelenerek söylenir.
Herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Allah'ı
öven şiirlere denir. Daima özel bir ezgi ile söylenir.
Divan şiirindeki tevhit ve
münacaatın Halk edebiyatındaki karşılığıdır. En ünlü şairi Yunus
Emre'dir.
Değişik tarikatlara göre "deme, nefes, âyin"
gibi adlar alır. Şekil olarak Koşma biçimindedir. Yani dörtlüklerden oluşur.
Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. Genelde 7'li hece ölçüsü
kullanılır. Bazı ilahilerde aruz vezni kullanılmıştır.
Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.
Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî
şiirlerdir.
Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut
(varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammet ve Hz: Ali
için övgüler de söylenir.
Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze
çarpar.
Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.
Alevi-Bektaşi tarikatından tasavvuf
şiirlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen,
sorunlarını konu edinen şiirlerine "deme" adı verilir. Genellikle
8'li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla
söylenir.
Tekke Edebiyatı'nda Pirlerin ve mürşitlerin,
tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat
adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.
Evrendeki canlı cansız her şey Allah'tan gelmiştir,
yine Allah'a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında
devriye denilmiştir.
Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi
manzumelere şathiye adı verilir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı
sûfiyâne adını alırlar. İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan
şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla
ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi
şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır. Bu
türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal'dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder