hoca dehhaniDehhânî’nin hayatı hakkında bilgilerimiz çok sınırlıdır. Bugün için elimizde bulunan tek kasidesinden bildiğimiz, Horasan’dan Anadolu’ya geldiği ve sultan­dan tekrar oraya dönmek istediğidir. Dehhânî‘yi ilim âlemine tanıtan M. Fuad Köprülü’nün tespitlerine göre şair, III. Alâeddîn Keykubâd devrinde (1298-1302) Anadolu’ya gelmiş ve bu sultana intisap etmiştir. Onun sarayında bulunan Dehhânî, eğlence ve işret meclislerine de katılmıştır. Ayrıca bu sultanın isteği üzerine yirmi bin beyitlik Farsça bir şeh-nâme kaleme almıştır.
Köprülü’den son­ra Mecdut Mansuroğlu ve Vasfi Mahir Kocatürk de Dehhânî’nin III.Alâeddîn Keykubâd zamanında yaşadığını belirtmişlerdir. Devriyle ilgili bazı hususiyet­leri bünyesinde barındıran söz konusu kasidesinde yer alan bazı telmihleri, Hik­metİlaydın farklı şekilde yorumlayarak onun I. Alâeddîn Keykubâd zamanın­da (1220-1237) yaşamış olabileceğini ileri sürmüştür. Çetin Derdiyok da “Tematik Bir Bakış“la değerlendirdiği kasidesinde bu sultanın büyük ihtimalle I. Alâ­eddîn Keykubâd olduğu sonucuna varmıştır. Ömer Faruk Akün ise, bir manzumesindeki ipuçlarından hareket ederek onun 1361 tarihinde daha hayatta olduğu ve Anadolu’dan henüz ayrılmadığına dikkat çekmiştir.
XV. asırda Ömer b. Mezîd’in Mecmû’atü” n-nezâ’ ir’i (bk. Mustafa Canpolat. ‘Ömer bin Mez’ıd Mecmû’atü’n-nezâ’ir, Ankara 1982, s. 26-28, 32-33, 42, 54-55, 133-34) ile XVI. asırda Eğridirli Hacı Kemâl’in Cami’u'n-nezâ’ir’i gibi önemli na­zire mecmualarında şiirlerinin bulunması, Şeyhoğlu Mustafâ’nın Kenzü’l-kübe-ra’sında kendisinden bir şiir seçilmesi (bk. Kemâl YavuzŞeyhoğlu Kenzü’l-küberâ veMehekkü’l-ulemâ,Ankara 1991,s. 144) ve Hatiboğlu’nun Hacı Bektâş-ı Velî’nin makalelerini tercüme ettiği Bahrü’l-hakâyık isimli eserinde adının bazı ünlü Türk şairlerle anılması (bk. İsmail Hikmet Ertaylan, Hatiboğlu Bahrü’l-hakâyık, İstan­bul 1960, s. III [metin]), Dehhânî’nin hem şöhretinin hem de etkisinin sonraki asırlarda devam ettiğini göstermektedir.


Dehhânî’nin bugüne kadar ele geçen şiirleri bir kaside ile altı gazelden iba­ret olup toplam 74 beyittir. Biri özel
 kitaplığındaki bir mecmuada, diğeri Eğri­dirli Hacı Kemâl’in Cami’u’n-nezâ’ir adlı nazireler mecmuasında bulunan iki eazeliyle kasidesinin bazı parçaları ilk defa Fuad Köprülü tarafından yayımlan­mış, bunlara daha sonra Ömer bin Mezîd’in Mecmû’atü’n-nezâ’ir’inde bulunan dört gazel daha ilâve edilmiştir (bk. Kaynakça). Mecdut Mansuroğlu, İstanbul Üniv, Kütüphanesi’ndeki bir nazireler mecmuasında yer alan üç gazeli, son beyitlerindeki “dehânı” kelimesinin “Dehhânî” mahlasının vezin gereği değiştiril­miş şekli olabileceğidüşüncesiyle Dehhânî’nin şiirleri arasına katmıştır (bk. “Anadolu Metinleri XIII. Asır II: Dehani” Türkiyat Mecmuası, VII-VIII, 1942, s. 101-104).Fuad Köprülü Dehhânî’yi Anadolu’da “lâdinî klâsik şiirin başlangıcı” ola­rak gösterir. Döneminde hemen bütün şairlerin dinî-tasavvufî konulara yönelme­sine karşılıkDehhânî’nin şiirleri bahar, gül, işret meclisleri gibi dünya zevklerini; hasret, arzu, heves, içli şikâyetler hâlinde dünyevî aşkın çeşitli tezahürlerini, hayatın geçiciliğini, bundan dolayı içinde bulunulan zamanı hakkıyla yaşamak gerektiğini yer yer şuh bir eda ile aksettirmiştir.
Ancak daha sonra bunun isabetsizliği Köprülü tarafından ortaya konmasına rağmen, Mecdut Mansuroğlu bu üç gazeli Dehhânî’nin diğer şiirleriyle birlikte ayrıca neşretmiştir (Anadolu Türkçesi (XIII. Asır) Dehhaıü ve Manzumeleri, İstanbul 1947). Bu üç gazelden birinin XV. asır şair­lerinden Resmî’ye, diğer ikisinin ise XVI. asır âlim ve şairlerinden Kemalpaşa-zâde’ye ait olduğu tespit edilmiştir. Hoca Dehhânî’ye ait olduğu bilinen bütün şiirler bazı filolojik düzeltmeler, bir indeks-sözlük ve orijinal nüshasının fotokopisiyle birlikte Hikmet İlaydın tarafından yayımlanmıştır (“Dehhânî’nin Şiirleri”, Ömer Asım Aksoy Armağanı, Ankara 1978, s. 136-76).
Dehhânî’nin, Firdevsî’nin Şeh-nâme’si biçiminde bir “şehname” yazması için Sultan Alâeddîn Keykubâd’dan emir aldığı XIV. yüzyıl Anadolu şairlerin­den Yarcânî’ninKaramanoğullan Şâh-nâmesi’nûe kayıtlıdır. Dehhânî, bu emir üzerine 20.000 beyitlik Farsça bir Selçuklu Şâh-nâme’si yazmıştır. Fakat ne ya­zık ki bu eser bugün ortada yoktur.