Destek ve Hareket Sistemi
Bebekler doğarken 300 kemikle doğarlar.Daha sonra bu kemikler birleşerek 206 kemiğe düşerler.Bunun sebebi nedir?
İnsanlar vücutlarında 300 kemik ile doğarken, gelişim sürecinde bazı kemikler kaynaşarak birleştiğinden ergenlikte bulunan kemik sayısı 206 ya iner..
İskelet 206 ayrı parçanın birleştirilmesinden oluşmuş gerçek bir mühendislik
harikasıdır. İnsan vücudu, birbirine eklenmiş bu parçalar sayesinde
olağanüstü bir hareket kabiliyetine sahip olur. Bugüne kadar yapılmış hiçbir
robot, insan vücudunun hareket kabiliyetini taklit edememiştir.
İskelet modeli yapımı İskelet modeli nasıl yapılır?
İskelet başlı başına bir mühendislik harikasıdır. Vücudun yapısal destek
sistemidir. Aynı zamanda beyin, kalp, akciğer gibi hayati organların
korumasını yapar, iç organlara destek olur. İnsan vücuduna, hiçbir yapay
makina tarafından taklit edilemeyen üstün bir hareket kabiliyeti verir.
Dahası kemik dokusu çoğu kimsenin zannettiği gibi cansız değildir. Kemik
dokusu vücudun kalsiyum, fosfat ve birçok önemli mineralinin bankasıdır.
Vücudun ihtiyacına göre bu mineralleri depo eder veya daha önceden depo
ettiklerini vücuda verir. Bütün bunların yanı sıra kırmızı kan hücrelerinin
üretimi kemikler tarafından yapılır.
İskelet bütün olarak mükemmel bir işleve sahip olmasının yanında, iskeleti
oluşturan kemikler de üstün bir yapıya sahiptirler. Vücudun taşınması ve
korunması gibi önemli bir görevi üstlenen kemikler, bu işi rahatlıkla yerine
getirebilecek kapasitede ve sağlamlıkta yaratılmışlardır. Vücudun
karşılaşacağı zor durumlar da hesaba katılmıştır. Örneğin; uyluk kemiği,
dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Nitekim atılan
her adımda bu kemiğimize, vücut ağırlığımızın üç katı kadar bir yük
binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça
kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır. Peki
kemik denen ve bir tek hücrenin bölünmesi sonucunda ortaya çıkan bu yapıyı,
bu kadar kuvvetli kılan nedir? Sorunun cevabı kemiklerin eşsiz yaratılışında
gizlidir.
Konuyu daha iyi anlamak için günümüz teknolojisinden bir örnek vermek
yerinde olacaktır. Büyük ve yüksek yapıların inşasında kafes sistemleri
kullanılır. Bu inşaat tekniğinde yapının taşıyıcı elemanları, yekpare yapıda
değil, birbiri içine geçmiş, kafes şeklinde çubuklardan oluşur. Ancak
bilgisayarlarla yapılabilecek karmaşık hesaplar sayesinde, büyük köprüler ve
endüstriyel yapılar çok daha dayanıklı ve daha ucuza inşa edilmektedirler.
İnsan vücuduna ait uzun kemiklerin içindeki muhteşem organizasyon ve kemik
kesitinin mikrografiği. Kan hücreleri üreten, vücudun mineral bankası olan
kemikler canlıdırlar .
İşte kemiklerin iç yapısı da, insanların binalarda ve köprülerde kullandığı
bu kafes yapı sistemiyle benzer bir yapıdadır. Önemli bir farkla; kemik
içindeki sistem, insanların geliştirdiğinden çok daha üstün ve karmaşıktır.
Bu sayede kemikler, hem son derece sağlam, hem de rahatlıkla
kullanılabilecek hafifliktedirler. Eğer aksi olsaydı, yani kemiklerin içi,
dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, hem kemik ağırlığı insanın
taşıyabileceğinin çok üzerinde olurdu, hem de kemiğin yapısı gevrek ve sert
olup en küçük bir darbede çatlama ve kırılma yapardı.
Kemiklerimizin bu mükemmel tasarımı, bizim son derece rahat bir hayat
sürmemizi, çok zor hareketleri kolaylıkla ve hiç acı duymadan yapabilmemizi
sağlamaktadır. Kemiğin yapısının bir başka özelliği de vücudun gerekli
bölgelerinde esnek bir yapıya sahip olmasıdır. Örneğin göğüs kafesi; kalp ve
akciğer gibi hayati organları korurken, bir yandan da akciğerlere havanın
dolmasını ve boşalmasını sağlayacak şekilde genişler ve büzülür.
Kemiklerin esneklikleri zamanla değişebilir. Örneğin kadınlarda leğen kuşağı
kemikleri, hamileliğin son aylarına doğru gevşer ve birbirlerinden biraz
ayrılırlar. Bu son derece önemli bir ayrıntıdır, çünkü bu gevşeme sayesinde
bebeğin başı doğum sırasında ezilmeden dışarı çıkabilir.
Kemikteki mucizeler bunlarla da sınırlı kalmaz. Kemikler esneklikleri,
dayanıklılıkları ve hafifliklerinin yanı sıra, kendilerini tamir etme
özelliğine de sahiptirler.Bu da vücuttaki pek çok işlem gibi, milyonlarca
hücrenin beraber çalışmasıyla gerçekleşir.
İskeletin hareket kabiliyeti de üzerinde durulması gereken önemli bir
ayrıntıdır. Her adım atışımızda omurgamızı oluşturan omurlar birbiri üstünde
hareket ederler. Bu sürekli hareket ve sürtünme, omurların aşınmasına
sebebiyet verecekken bu tehlikeyi önlemek için her bir omur arasına disk
denen dayanıklı kıkırdaklar yerleştirilmiştir. Bu diskler amortisör görevi
yaparlar. Dahası her adım atışta, vücut ağırlığından kaynaklanan bir tepki
kuvveti yerden vücuda gelir. Bu kuvvet, omurganın sahip olduğu amortisörler
ve "kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı şekli sayesinde, vücuda zarar vermez. Eğer
tepkiyi azaltan esneklik ve özel yapı olmasa, ortaya çıkan kuvvet direk
kafatasına iletilirdi ve omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini
parçalayarak beynin içine girerdi.
Kemiklerin birbirlerine eklendikleri yerlerde de yaratılışın delilleri
görülür. Eklemler bir ömür boyunca hareket ettikleri halde yağlanmaya
ihtiyaç duymazlar. Biyologlar bunun nedenini araştırdılar: Eklemlerdeki
sürtünme nasıl ortadan kalkıyordu?
Bilim adamları, olayın "tam bir yaratılış mucizesi" olarak
nitelendirilebilecek bir sistemle çözüldüğünü gördüler: Eklemlerin sürtünme
yüzeyleri, ince ve gözenekli bir kıkırdak tabakasıyla kaplanmıştır ve bu
tabakaların altında ağdalı ve kaygan bir sıvı bulunur. Kemik, eklemin bir
yerine baskıda bulunursa bu sıvı gözeneklerden dışarı fışkırır ve eklem
yüzeyinin "yağ gibi" kaymasını sağlar.
Atılan her adımda, vücudun ağırlığı yüzünden, yerden vücuda doğru bir tepki
kuvveti doğar. Eğer omurlar arasında bulunan amortisörler olmasa ve omurga
dümdüz bir yapıya sahip olsaydı, bu kuvvet direkt olarak kafatasına
iletilirdi. Bunun sonucunda, omurganın üst ucu, beynin içine girer, kafatası
kemiklerini parçalardı.
Tüm bunlar insan bedeninin çok mükemmel bir tasarımın, daha doğrusu üstün
bir yaratışın ürünü olduğunu göstermektedir. İnsan bu mükemmel tasarım
sayesinde birbirinden çok farklı hareketleri büyük bir hız ve rahatlık
içinde yerine getirir.
Herşeyin bu kadar mükemmel olmadığını mesela tüm bacağımızın tek bir uzun
kemikten meydana geldiğini düşünün. Yürümek büyük bir sorun haline gelecek,
son derece hantal ve hareketsiz bir bedenimiz olacaktı. Bir yere oturmak
bile güçleşecek, bu tür hareketler sırasındaki zorlamalar nedeniyle bacak
kemiği kolaylıkla kırılabilecekti. Oysa insanın iskeleti, vücudunun her
hareketine kolaylıkla izin verecek bir yapıdadır.
İnsanlar vücutlarında 300 kemik ile doğarken, gelişim sürecinde bazı kemikler kaynaşarak birleştiğinden ergenlikte bulunan kemik sayısı 206 ya iner..
İskelet 206 ayrı parçanın birleştirilmesinden oluşmuş gerçek bir mühendislik
harikasıdır. İnsan vücudu, birbirine eklenmiş bu parçalar sayesinde
olağanüstü bir hareket kabiliyetine sahip olur. Bugüne kadar yapılmış hiçbir
robot, insan vücudunun hareket kabiliyetini taklit edememiştir.
İskelet modeli yapımı İskelet modeli nasıl yapılır?
İskelet başlı başına bir mühendislik harikasıdır. Vücudun yapısal destek
sistemidir. Aynı zamanda beyin, kalp, akciğer gibi hayati organların
korumasını yapar, iç organlara destek olur. İnsan vücuduna, hiçbir yapay
makina tarafından taklit edilemeyen üstün bir hareket kabiliyeti verir.
Dahası kemik dokusu çoğu kimsenin zannettiği gibi cansız değildir. Kemik
dokusu vücudun kalsiyum, fosfat ve birçok önemli mineralinin bankasıdır.
Vücudun ihtiyacına göre bu mineralleri depo eder veya daha önceden depo
ettiklerini vücuda verir. Bütün bunların yanı sıra kırmızı kan hücrelerinin
üretimi kemikler tarafından yapılır.
İskelet bütün olarak mükemmel bir işleve sahip olmasının yanında, iskeleti
oluşturan kemikler de üstün bir yapıya sahiptirler. Vücudun taşınması ve
korunması gibi önemli bir görevi üstlenen kemikler, bu işi rahatlıkla yerine
getirebilecek kapasitede ve sağlamlıkta yaratılmışlardır. Vücudun
karşılaşacağı zor durumlar da hesaba katılmıştır. Örneğin; uyluk kemiği,
dikey durumda bir ton ağırlığı kaldırabilecek kapasitededir. Nitekim atılan
her adımda bu kemiğimize, vücut ağırlığımızın üç katı kadar bir yük
binmektedir. Hatta sırıkla yüksek atlama yapan bir atlet yere inerken kalça
kemiğinin her santimetrekaresi 1400 kiloluk bir basınca maruz kalır. Peki
kemik denen ve bir tek hücrenin bölünmesi sonucunda ortaya çıkan bu yapıyı,
bu kadar kuvvetli kılan nedir? Sorunun cevabı kemiklerin eşsiz yaratılışında
gizlidir.
Konuyu daha iyi anlamak için günümüz teknolojisinden bir örnek vermek
yerinde olacaktır. Büyük ve yüksek yapıların inşasında kafes sistemleri
kullanılır. Bu inşaat tekniğinde yapının taşıyıcı elemanları, yekpare yapıda
değil, birbiri içine geçmiş, kafes şeklinde çubuklardan oluşur. Ancak
bilgisayarlarla yapılabilecek karmaşık hesaplar sayesinde, büyük köprüler ve
endüstriyel yapılar çok daha dayanıklı ve daha ucuza inşa edilmektedirler.
İnsan vücuduna ait uzun kemiklerin içindeki muhteşem organizasyon ve kemik
kesitinin mikrografiği. Kan hücreleri üreten, vücudun mineral bankası olan
kemikler canlıdırlar .
İşte kemiklerin iç yapısı da, insanların binalarda ve köprülerde kullandığı
bu kafes yapı sistemiyle benzer bir yapıdadır. Önemli bir farkla; kemik
içindeki sistem, insanların geliştirdiğinden çok daha üstün ve karmaşıktır.
Bu sayede kemikler, hem son derece sağlam, hem de rahatlıkla
kullanılabilecek hafifliktedirler. Eğer aksi olsaydı, yani kemiklerin içi,
dışı gibi sert ve tamamen dolu olsaydı, hem kemik ağırlığı insanın
taşıyabileceğinin çok üzerinde olurdu, hem de kemiğin yapısı gevrek ve sert
olup en küçük bir darbede çatlama ve kırılma yapardı.
Kemiklerimizin bu mükemmel tasarımı, bizim son derece rahat bir hayat
sürmemizi, çok zor hareketleri kolaylıkla ve hiç acı duymadan yapabilmemizi
sağlamaktadır. Kemiğin yapısının bir başka özelliği de vücudun gerekli
bölgelerinde esnek bir yapıya sahip olmasıdır. Örneğin göğüs kafesi; kalp ve
akciğer gibi hayati organları korurken, bir yandan da akciğerlere havanın
dolmasını ve boşalmasını sağlayacak şekilde genişler ve büzülür.
Kemiklerin esneklikleri zamanla değişebilir. Örneğin kadınlarda leğen kuşağı
kemikleri, hamileliğin son aylarına doğru gevşer ve birbirlerinden biraz
ayrılırlar. Bu son derece önemli bir ayrıntıdır, çünkü bu gevşeme sayesinde
bebeğin başı doğum sırasında ezilmeden dışarı çıkabilir.
Kemikteki mucizeler bunlarla da sınırlı kalmaz. Kemikler esneklikleri,
dayanıklılıkları ve hafifliklerinin yanı sıra, kendilerini tamir etme
özelliğine de sahiptirler.Bu da vücuttaki pek çok işlem gibi, milyonlarca
hücrenin beraber çalışmasıyla gerçekleşir.
İskeletin hareket kabiliyeti de üzerinde durulması gereken önemli bir
ayrıntıdır. Her adım atışımızda omurgamızı oluşturan omurlar birbiri üstünde
hareket ederler. Bu sürekli hareket ve sürtünme, omurların aşınmasına
sebebiyet verecekken bu tehlikeyi önlemek için her bir omur arasına disk
denen dayanıklı kıkırdaklar yerleştirilmiştir. Bu diskler amortisör görevi
yaparlar. Dahası her adım atışta, vücut ağırlığından kaynaklanan bir tepki
kuvveti yerden vücuda gelir. Bu kuvvet, omurganın sahip olduğu amortisörler
ve "kuvvet dağıtıcı" kıvrımlı şekli sayesinde, vücuda zarar vermez. Eğer
tepkiyi azaltan esneklik ve özel yapı olmasa, ortaya çıkan kuvvet direk
kafatasına iletilirdi ve omurganın üst ucu, kafatası kemiklerini
parçalayarak beynin içine girerdi.
Kemiklerin birbirlerine eklendikleri yerlerde de yaratılışın delilleri
görülür. Eklemler bir ömür boyunca hareket ettikleri halde yağlanmaya
ihtiyaç duymazlar. Biyologlar bunun nedenini araştırdılar: Eklemlerdeki
sürtünme nasıl ortadan kalkıyordu?
Bilim adamları, olayın "tam bir yaratılış mucizesi" olarak
nitelendirilebilecek bir sistemle çözüldüğünü gördüler: Eklemlerin sürtünme
yüzeyleri, ince ve gözenekli bir kıkırdak tabakasıyla kaplanmıştır ve bu
tabakaların altında ağdalı ve kaygan bir sıvı bulunur. Kemik, eklemin bir
yerine baskıda bulunursa bu sıvı gözeneklerden dışarı fışkırır ve eklem
yüzeyinin "yağ gibi" kaymasını sağlar.
Atılan her adımda, vücudun ağırlığı yüzünden, yerden vücuda doğru bir tepki
kuvveti doğar. Eğer omurlar arasında bulunan amortisörler olmasa ve omurga
dümdüz bir yapıya sahip olsaydı, bu kuvvet direkt olarak kafatasına
iletilirdi. Bunun sonucunda, omurganın üst ucu, beynin içine girer, kafatası
kemiklerini parçalardı.
Tüm bunlar insan bedeninin çok mükemmel bir tasarımın, daha doğrusu üstün
bir yaratışın ürünü olduğunu göstermektedir. İnsan bu mükemmel tasarım
sayesinde birbirinden çok farklı hareketleri büyük bir hız ve rahatlık
içinde yerine getirir.
Herşeyin bu kadar mükemmel olmadığını mesela tüm bacağımızın tek bir uzun
kemikten meydana geldiğini düşünün. Yürümek büyük bir sorun haline gelecek,
son derece hantal ve hareketsiz bir bedenimiz olacaktı. Bir yere oturmak
bile güçleşecek, bu tür hareketler sırasındaki zorlamalar nedeniyle bacak
kemiği kolaylıkla kırılabilecekti. Oysa insanın iskeleti, vücudunun her
hareketine kolaylıkla izin verecek bir yapıdadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder